Suriye’de SDG’nin durumu, “10 Mart Mutabakatı”na uymamasının doğuracağı sonuçlar tartışılırken ve Aralık ayının sonuna doğru yaklaşılırken gerginlik artıyor.

Soykırımcı Siyonist rejimin mevcut istikrarsızlığın devamı ve kaosun büyümesi için “bazı taraflara” büyük vaatlerde bulunduğuna dair ciddi haberler dolaşıyor.

Kimi milliyetçi kılıklı istihbarat aparatları da hem Suriye’de hem de Türkiye’de bir süredir devam eden olumlu havanın bozulması için ellerinden geleni yapıyorlar.

Libya’ya ait bir uçağın tam da bu sıralarda düşmesini Siyonist rejimin Türkiye’ye karşı bir hamlesi olarak okuyanlar da var. Daha önceden Azerbaycan’dan kalkış yapan bir askeri uçak da düşmüş ve oklar yine Siyonist rejimi göstermişti.

Türkiye’den önemli askeri ve istihbarat yöneticilerinin Şam’da olduğu bir sırada Halep’te saldırılarda bulunulmasını da SDG’nin teslim olmaması ve bir “meydan okuma” olarak okuyanlar oldu.

Tüm bunlar yaşanırken Türkiye içinde de meclis bünyesinde oluşturulan “Terörsüz Türkiye” komisyonunda yer alan partilerin sorunun çözümüne dair sundukları raporlar gündemdeydi.

Partiler siyasi duruşları çerçevesinde raporlar verdiler elbette.

Raporlar üzerinden tartışmalar da yapıldı.

DEM’in raporunda “mesele” ile alakalı çok az şeyin olduğu, onun yerine ideolojik argümanların bolca yer bulduğu dile getirildi.

Öte yandan DEM’den CHP’ye yönelik “Raporda bir şey yok” eleştirisi de dikkat çekti.

DEM eşbaşkanı Tuncer Bakırhan CHP raporundan dolayı üzülmüş, çünkü CHP böyle önemli bir rapora “İhale yasasını” eklemiş.

Herhalde meselenin ne olduğu, çözümün nasıl olması gerektiği konusunda en kapsamlı rapor HÜDA PAR’dan geldi.

HÜDA PAR net olarak şiddet konusu ile Kürt meselesinin birbirinden ayrıştırılması gerektiğini ifade etti. Bununla birlikte “terör sorununun” kalıcı olarak çözümü için “ayağı yere basan” önerilerde bulundu ve hatta yapılması gereken kanun değişikliklerinin tekliflerini de hazırladı.

HÜDA PAR raporunda Kürt meselesinin çözümü konusunda da sorunun kökenlerine kadar gidip pratik, anlaşılır ve aklıselimle düşünüldüğünde kabul edilebilir çözüm önerilerinde bulunuldu. Bu fırsatın bir kez daha heba edilmemesi için herkesin ve her kesimin dikkatli davranması gerektiği vurgulandı.

Öncelikle şunun anlaşılması gerekir.

Çözüm isteyenler süreci uzatarak, siyasi kazanım elde etmeyi umarak yapacakları hamlelerin sonuçlarını önceden düşünmelidirler.

Herkes ne Amerika’nın ne de israilin bölgede barış ve istikrar istemediğini iyi bilmeli ve adımlarını ona göre atmalıdır.

Önceki sürecin bozulması sonrası alevlenen çatışmalardan dolayı binlerce kişinin hayatını kaybettiği unutulmamalıdır. Özellikle “Demokratik özerklik” fantezisiyle gencecik binlerce çocuğu “çukurlarda kurban edenler” söylem ve eylemlerine daha fazla dikkat etmelidirler.

Son olarak HÜDA PAR raporunun sonuç kısmındaki şu önemli ifadelerle konuyu tamamlayalım:

“Türkiye’nin Kürt meselesini çözmesi, emperyalizmin elindeki bir kozu almaktan çok daha öte, bu coğrafyada adaletin ve kardeşliğin yeniden hükümferma olmasının önündeki büyük bir engeli kaldırmış olması demektir.

Hedefimiz yalnızca bir örgütün silah bırakmasını sağlamak olmamalı, her ferdin onurlu, özgür ve eşit bir vatandaş olarak yaşadığı adil, huzurlu ve tam bağımsız bir ülkeyi inşa etmek olmalıdır.”