Aslına bakarsanız, hiç kimsenin ne yiyip içtiğiyle ya da ne giyip giymediğiyle ilgilendiğimiz yok. Ancak toplumu derinden sarsan her türlü melanetin, herkesi ilgilendirdiği de açık bir gerçektir.
Yıllarca dayatılan bir hayat tarzının, bugün gelinen noktada herkesi şoke ettiği ortadadır. Meğer genel itibariyle hayatın merkezine yerleştirilenlerin ortaya koydukları rezaletler, sanıldığı gibi masum kişisel tercihlerden ibaret değilmiş.
Zeytinyağını zararlı, ayçiçek yağını faydalı gösterecek kadar detaya inmişlerdi. Haya, iffet ve tesettürü; çekingenlik, gariplik ve çağdışılık olarak sunarken; çıplaklığı, hayasızlığı, arsızlığı ve çirkefliği atılganlık, cesaret ve çağdaşlık diye pazarlayacak kadar zıvanadan çıkmışlardı.
Milyonlarca can kaybına sebebiyet veren alkolü, şarabı ayrıcalıklı ve daha meziyetli gösteriyor; helal içecekleri tercih edenleri ise hiçbir şey bilmeyen, geri kalmış, lezzetten anlamaz insanlar gibi sunuyorlardı.
Mübarek aylarımıza farklı kulplar takarak istihza konusu yaparlarken, bunu öylesine ve kendiliğinden yapmıyorlardı.
Bugün de uyuşturucu madde ve başka ahlaksızlıklarla gündeme gelenlerin, bu işlere yalnızca kişisel bir tercih sonucu bulaşmadıkları ifade ediliyor.
Mesele ister ülke içi siyasi bir hesaplaşmanın sonucu olsun ister olmasın, bu tür skandalların temelinde mutlaka kirli bir şebeke vardır. Çünkü haramlar, haramzade çete ve ajanları besler.
Harama daldıkça, şeytanın ve avenelerinin tuzağına girilmiş demektir. Bu yüzden İslam, harama yaklaşılmamasını emretmiştir. Hatta şüpheli alanlara girenlerin bile harama girmiş sayılacağı kabul edilmiştir.
Haramdan kaçtıkça, daha doğrusu harama karşı net bir tavır takındıkça, korunmak da o ölçüde kolaylaşacaktır.
Harama girmeyip sessiz kalmak da felaketi savmaz. Zamanında ekranlardaki ve filmlerdeki o çirkefliklere sessiz kalınmasaydı, bugün belki de bütün gündemimizi işgal etmeyeceklerdi.
Kötülüğün kapısını sonuna kadar açınca, önündeki setlerin ayakta kalmasını beklemek saflık olur. Haramlara tanınan bunca sözüm ona özgürlük varken, hiçbir imam hatip ya da medrese menfi sonuçları durduracak güçte olmayabilir.
Kötülüğü önlemek, kötülüğün zararlarını anlatmaktan çok daha sonuç alıcıdır. Çıplaklığı, aldatmayı ve uyuşturucu kullanımını üst bir statü gibi pazarlayanlara kapıları ve ekranları sonuna kadar açacaksınız; ardından da “Bu imam hatipler neden hayalı/erdemli insan yetiştirme konusunda nakıs kalıyor?” diye şikâyet edeceksiniz.
Önlem alınmazsa, bu çelişkili ve tutarsız duruş memleketi daha büyük felaketlere sürükleyecektir.
İyilerin horlandığı, tabir yerindeyse ikinci sınıf vatandaş muamelesi gördüğü bir ortamda, kötülerin gürültüsünü ve üstenci tavrını frenlemek mümkün olabilir mi?
Daha birkaç gün önce, İş Bankası’nda çalışan genç bir kadın, mesleki gelişimi için katılmak istediği bir eğitime, tesettürlü olduğu gerekçesiyle alınmadığını ifade ediyordu. İş Bankası’nın kendisine “peruk takması gerektiğini” söylediğini belirtiyordu. Durumunu ağlayarak anlatan mağdur kadına karşı, İş Bankası şu ana kadar bir açıklama yapma gereği bile duymadı.
Haram dayatıldığına göre, iktidarları da sürüyor demektir. Haramlar haramzade holdingler üretiyor. Ve buna karşı koymak da işte o kadar kolay olmuyor, maalesef.