“Rejim değişikliği aslında hiçbir zaman işe yaramadı. 1946 sonrasına bakarsanız, ABD'nin müdahil olduğu her durumda yaklaşık 93 darbe veya rejim değişikliği yaşandı. Hepsi başarısız oldu.”

ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın bir toplantıda sarf ettiği sözleri bunlar.

Unvanı için “Suriye Özel Temsilcisi” diye yazıldığına bakmayın, şu anda Amerika’nın tüm Ortadoğu’daki en önemli ismidir Barrack.

Değerlendirmeleri de sadece Suriye ile ilgili değil, tüm bölgeyle alakalıdır ve hatta Amerika’nın bölgesel siyasetini kritik edip eleştirme salahiyetine de sahiptir.

Mesela Washington’un “Irak ve Suriye’yi balkanlaştırdığını” ve Irak’ın işgalinin “bir daha asla yapılmaması gereken bir şeye harika bir örnek” olduğunu söyledi.

Yüz binlerce insanın hayatını kaybettiğini dile getirdi; ama ondan önce Amerika için asıl önemli olan konuya değindi: “3 trilyon dolar harcadık.”

Sonuca baktığında ise “Elimiz boş döndük” dedi Barrack.

Rahatsızlığın önemli kısmı maddi alan ile alakalı olsa da ilk anda kaostan ve insani kayıplardan dolayı bir rahatsızlık mı duyuyor, diye bir algıya kapılabiliyorsunuz; ama günümüzün moda tabiriyle “resmin büyüğüne baktığınızda” farklı bir şey ile karşılaşıyorsunuz.

israilin soykırımcılığından, Gazze’de işlenen vahşetten, yerle bir edilen insani ve ahlaki değerlerden hiç söz etmedi.

israilin Batı Şeria’daki cinayetlerinden, ilhak kararlarından, mabetlere yönelik alçakça provokasyonlarından söz etmedi.

Lübnan’ın bir kısmının halen işgal altında olduğundan, israilin kabul ettiği ateşkesi binlerce kez ihlal ettiğinden de söz etmedi.

Suriye topraklarının bir kısmının işgal altında olduğundan, israilin açıkça Suriye içerisinde kimi isyancı terörist grupları silahlandırdığından, Suriye içlerine sızarak bazı kimseleri alıkoyduğundan, Suriye başkanlık konutunu bombaladığından da söz etmedi.

Irak’ta oluşan boşluğu İran’ın doldurduğunu söyleyerek rahatsızlığını dile getirdi.

Suriye’de istedikleri ortamın halen oluşamadığından yakındı.

Evet, resmin büyüğüne baktığımızda Amerika’nın “kaostan rahatsız olmadığını” rahatlıkla söyleyebiliriz.

Sivil ve siyasi bir hareket olan İhvan-ı Müslimin’i “terör listesine” alan Amerika’nın derdinin istikrar olmadığını anlamak için uzman olmaya gerek yok!

Mevcut durumda işgal yerine bölgede “vekil güçler” kullanarak ya da bölgedeki işbirlikçi rejimleri devreye sokarak kaosun devam ettirilmesi stratejini yürütmeye çalışıyorlar.

Gazze’de özellikle Mısır, Ürdün ve BAE’yi kullanarak direnişi etkisizleştirmek ve böylece israile yönelik öfkenin azalmasını hedefliyorlar.

Yemen’de Suudi’den umduğunu bulamayınca BAE’yi devreye soktular ve istikrarsızlığın devamını hedeflediler.

Sudan’da RSF’ye yine BAE üzerinden silah aktararak vahşi katliamlar işlettiler ve böylece Gazze’de Siyonist soykırımcıların yaptıklarının gölgelenmesini hedeflediler.

Afganistan’da yönetim değişikliği ile kurulan İslam Emirliğinin, uluslararası alanda tüm engelleme çabalarına rağmen ıslah ve imara yönelik çalışmaları, uyuşturucu ile mücadelede kazandığı büyük başarının Amerika’yı rahatsız ettiğini herkes fark etti. Trump’ın “Bagram üssünü istiyoruz” açıklamasına İslam Emirliği’nin olumsuz cevap vermesi sonrası Pakistan ordusunun ve işbirlikçi hükümetinin yeni yönetimi hedef alması ve saldırılar gerçekleştirmesi “Yeni Amerikan siyasetinin” yansımalarından biriydi: İşgal ile para kaybetmek yerine işbirlikçi rejimleri ve vekil güçleri devreye sokup kaos oluşturmak…

Şu açık ki, Amerika kaostan rahatsız değil.

Amerika’nın rahatsız olduğu şey Taliban gibi “öngörülemez hareketlerin” oluşan kaos ortamını fırsata çevirmesi, “öngörülemez ve ittifak kurulamaz” durumundaki hareketlerin yönetime gelme ihtimalidir.

Allah’ın izniyle önümüzdeki süreçte Amerika ve dostları “yeni ve ürkütücü kabuslar” görecekler.