Seçimleri Cumhuriyetçilerin kazanmasından sonra Amerika’nın bölgesel ve küresel politikalarında değişimler olacağını zannedenler ciddi biçimde yanıldı.

Evet, Trump, vadettiği gibi Çin ile ciddi bir ekonomik çekişmeye girdi; ama yaşananlardan sonra kimse bunun bir çatışma riski taşıdığını düşünmüyor.

Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş bitmedi, Gazze’ye yönelik soykırım savaşı farklı usullerle devam ediyor.

Amerika’nın Suriye’den çekilmesi ve PKK’ye verdiği desteği kesmesi beklenirken, silah ve siyasi destekle PKK’nin daha da güçlenmesini sağladı ve Amerika yeni süreçte Suriye’nin tümünde istediği gibi at koşturabildiği bir zemin oluşturdu.

israilin bölgenin tümüne saldırma ve kaos oluşturma stratejisine tam destek verdi.

Körfez’deki dostlarıyla silah anlaşması adı altında uçuk rakamlara ulaşan ticari anlaşmalar yaptı.

Özellikle Suudi Krallığı adına veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın son yaptığı anlaşmaya değinmek istiyorum.

Krallığa bağlı medya, Amerika’ya trilyon dolar kazandıracak olan anlaşmayı “büyük bir zafer” olarak yansıttı.

Mesela Abdurrahman Raşid, çok iddialı şeyler yazdı:

“ABD ile savunma anlaşması bulunan ülkeler bu anlaşmaları çoğunlukla uygulamaya koymak zorunda kalmamışsa, o zaman bu anlaşmanın önemi nedir? Anlaşmanın temel amacı saldırıya yanıt vermek değil, saldırının düşünülmesini bile önlemektir.”

Rıdvan Seyyid, Şarku’l Awsat’ta Krallığın bu hamle ile geniş bir coğrafyada söz sahibi olduğunu iddia etti:

“Suudi Arabistan liderliği, yalnızca Filistin'de değil, aynı zamanda en başından beri değişimi desteklediği Suriye'de de tehlikeli koşullarla mücadelenin yükünü taşıyor. Veliaht Prens, Kongre'de Suriye'ye yönelik yaptırımların kaldırılmasını talep etti. Veliaht Prens ve Başkan, Lübnan'ı ve Sudan'daki savaşı da unutmadı. ABD ve Suudi Arabistan savaştan zarar görmüş ülkede müzakereli bir çözüm için Cidde Platformu’nda birlikte çalışıyor.”

Peki, sormak gerekmiyor mu, Suudi için nasıl bir tehlike var?

Mesele İran ise şunu belirtmek gerekir ki, Trump başa gelmeden hemen önce Suudi ile İran arasında görüşmeler başlamış ve iki taraf da sıcak mesajlar vermişti.

Filistin, Lübnan, İran, Irak, Suriye, Katar, Yemen, Afganistan, Libya ve Sudan hemen aklımıza geliyor ve bu yerlerin tümündeki karışıklıkların nedeni ya doğrudan Amerika ve israildir ya da onların vekalet güçleridir.

Yani Amerika en büyük işgalci, katil ve soykırımcı iken, kimi kime karşı koruyacak?

Mesela Katar’a yönelik Siyonist rejim saldırısında Amerikan savunma sistemleri hiçbir şekilde devreye girmedi. Yarın soykırımcı terörist rejim Suudi’ye saldırırsa, Amerika bu saldırıya karşılık verecek mi?

Parası ödenmiş olmasına ve üretim ortağı olmasına rağmen Türkiye’ye verilmeyen F-35 savaş uçakları Suudi’ye verilecek öyle mi?

Amerika da Siyonist çetenin elebaşları da bu meselede hiç de lafı eveleyip gevelemiyorlar.

Soykırımcı Siyonist çetenin elebaşı Netanyahu, yaptığı açıklamada, ABD'nin üst düzey Pentagon görevlisinin ABD mevzuatının Suudi Arabistan'ın en gelişmiş F-35 savaş uçaklarına sahip olmasını engelleyeceğine dair güvence verdiğini söyleyerek meseleyi izah etti.

Netanyahu, şunları söyledi: “F-35 ile ilgili olarak Dışişleri Bakanı Marco Rubio ile uzun bir görüşme yaptım ve kendisi ABD'nin Orta Doğu'daki ülkelere silah ve askeri sistem tedarikiyle ilgili her konuda ‘israilin niteliksel askeri üstünlüğünü’ korumaya devam edeceği taahhüdünü yineledi.”

Yani ister F-35 olsun, isterse en gelişmiş füze sistemleri olsun, Amerika tarafından bir ülkeye veriliyorsa kontrol Amerika’da olduğu için bu silah ve ekipmanlar “ülke savunması” için değil sadece Amerika’nın izin verdiği ve belirlediği hedefler için kullanılabilir.

Ve elinizde en gelişmiş silahlar bulunsa bile, eğer saldırgan ve katil Amerika ve israile karşı kullanılamayacaksa hiçbir işe yaramaz.