Gazze’de ateşkesin ne kadar ömrü olacağına dair kimsenin net bir öngörüsü yok.

Buna rağmen Trump’a yönelik övgüler devam ediyor.

Ateşkesi sağladığı, bölge barışına önemli katkılarda bulunduğunu söylüyorlar.

Pakistan yöneticileri bir taraftan övgü dolu açıklamalar yapıyor, Endonezya yöneticisinden, Mısır’dan, Türkiye’den benzer sözler duyuluyor.

Mısır diktatörü Sisi, Trump’a Mısır’ın en yüksek dereceli ödülü olan “Nil Nişanı”nı takdim ederken ödülün gerekçesi için şunları söylüyor: "Bölgedeki barış çabalarının desteklenmesi ve çatışmaların sona erdirilmesindeki rolü."

Bu arada kimse Netanyahu’nun keyfi bir şekilde sınır kapısını kapatmasına, işgalci terörist ordunun yer değiştiren sivillere yönelik saldırılarına tepki göstermiyor.

Arada 5-10 Filistinlinin öldürülmesi artık normal bir şey olarak kabul ediliyor.

Bu kadarına da razı olsunlar değil mi?

Trump’ın ise soykırımdaki rolünden kimse söz etmiyor.

Daha birkaç gün önce Siyonist işgal meclisinde konuşurken şunları söylemişti oysa:

"ABD, dünya tarihinin en büyük ve en güçlü ordusuna sahip. Sahip olduğumuz silahlar, kimsenin hayal bile edemeyeceği silahlar. Bunların çoğunu israile verdik."

Açıkça itiraf ediyor Trump.

En az 20 bin çocuğun öldürüldüğü silahların büyük kısmını Amerika vermiş.

Soykırım ortağına “barışa katkılarından dolayı teşekkür etmek” nasıl bir kafa anlamak zor.

Öyle bir soykırım ortağı ki, yaşanan büyük trajediye rağmen, insanlar açlıktan ölmesine rağmen bir kez bile ortağına “sen yanlış yaptın” demedi.

Şimdi de HAMAS silah bıraksın, diyorlar.

Netanyahu’nun talimatıyla mikrofonların başına geçen zavallı Amerikan başkanı, “HAMAS silahsızlanacak, aksi takdirde bunu biz gerçekleştireceğiz” diyor.

Kimse de çıkıp “HAMAS’ın elindeki silahlar mı soykırıma sebep oldu yoksa sizin verdiğiniz silahlar mı?” diye sormuyor.

HAMAS’ın elindeki silahlardan daha etkili olanlarını Amerika’da siviller bulundurabiliyor. Bu silahların savunma silahı olduğunu, bir devlete karşı saldırı silahı olarak kullanılamayacağını, asıl meselenin İslami direniş hareketlerinin cesareti olduğunu herkes biliyor; ama Netanyahu elindeki tüm imkanlara rağmen çekiniyor.

Amaçları çekilip hainleri polis gücü adı altında silahlandırmak, Gazze halkının direnişini kırmak, Siyonistlerin rahatça gelip yerleşmesini sağlamak.

Ama yanılıyorlar.

Dünyaya tapanlar, dünyaları için ahiretlerini satanlar, hakkıyla iman edenlerin tutumunu anlamakta zorlanıyor.

“Hiç şüphesiz Allah, mü'minlerden -karşılığında onlara mutlaka cenneti vermek üzere- canlarını ve mallarını satın almıştır. Onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve öldürülürler; (bu,) Tevrat'ta, İncil'de ve Kur'an'da O'nun üzerine gerçek olan bir vaaddir. Allah'tan daha çok ahdine vefa gösterecek olan kimdir? Şu halde yaptığınız bu alışverişten dolayı sevinip-müjdeleşiniz. İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur.” (Tevbe/111)

Eskiler “Ölümden öte köy yoktur” derken iman ehlini ölümle korkutanlara da güzel bir cevap vermişlerdir.

Neticede zalimin yapabileceği her şey bu dünya hayatıyla sınırlıdır.

İşkencelerle, ölümlerle tehdit edilen iman ehli, binlerce yıl önce Firavuna şu muhteşem cevabı vermişlerdi:

“Dediler ki: "Bize gelen açık delillere ve bizi yaratana seni tercih etmeyeceğiz. Sen ne hüküm veriyorsan ver. Sen ancak bu dünya hayatında hükmünü yürütebilirsin.” (Ta Ha / 72)