İslam ve Müslüman kavramı bazen birbirine karıştırılıyor.

İslam, din ismidir. Bir fikriyat ve düşüncedir. Kaynakları ve meşruiyeti Allah tarafından Hz. Muhammed aleyhisselama vahiy ile gönderilen Kur’an-ı Kerim’dir. Peygamber Aleyhisselamın sünneti ve kutlu yoludur.

Müslüman ise Allah’a iman etmiş, Kur’an’ı bir kitap ve hayat düsturu, Hz. Muhammed aleyhisselamı Peygamber olarak benimsemiş olandır.

İslam dininin sahibi Allah’tır. İslam’da bir eksiklik ve noksanlık olmaz, gerilemesi, zayıflaması söz konusu değildir.

Tarihte yazılan kitaplara ‘İslam Tarihi mi Müslümanların Tarihi’ mi denilmeli konusu çokça tartışılmaktadır.

Müslümanlar, sayı olarak artar, azalır. Ekonomik, siyasi ve askeri olarak ilerler, geriler, zaferler kazandığı gibi yenilgiler de alır.

Müslümanların zayıflaması, gerilemesi İslam dinine halel getirmez. Allah’ın hükmü her daim galip olandır. Müslümanların zafer kazanması, yenilgi alması da yine Allah’ın takdir ve dilemesiyle gerçekleşmektedir.

İslam’ın siyasalı, siyasalı olmayanı olmaz. İslam, İslam’dır. Bir bütündür ve parçalanamaz. Hükümleri değiştirilemez.

Vahiy kesildiğine göre İslam dininin temel ilkeleri ve sabiteleri kıyamete dek devam edecektir. Elbette günün şartlarına göre bazı uygulama ve içtihatlar farklı olabilir.

Örneğin, camilerin yapı malzemesi, mimarisi bulunduğu iklim, coğrafya ve günün şartlarına göre değişkenlik gösterebilir. Ama cami, Müslümanların toplanma ve ibadet mekanıdır.

Tesettür farzdır, ama elbiselerin modeli, kumaşı, rengi vs. günün şartlarına göre değişkenlik gösterebilir. Ama bu değişkenlik tesettürün özünü değiştiremez.

Allah Teâlâ, dinini sahipsiz bırakmamış ve bırakmayacaktır. Ama bir cemaat ama bir devlet ama devasa bir imparatorluğun eliyle de olsa dinini destekler.

Müslümanların son bir asırdır askeri ve siyasi manada zayıflaması, İslam coğrafyasının düşmanları tarafından işgali, Kudüs ve Gazze’nin Siyonist işgalciler tarafından işgali ve soykırımı; İslam’ın bittiği, günümüzün şartlarına hitap etmediği tezi düşmanlar tarafından dile getirilmektedir.

Bu durumun olması, sünnetullahın bir gereğidir. Allah Teâlâ, bu durumu şöyle buyurmaktadır…

‘İşte bu günler (öyle günlerdir) ki, onları insanlar arasında evirir çeviririz. Tâ ki Allah, îmân edenleri ortaya çıkarsın ve içinizden (bu uğurda can veren) şehitler (ve yaptıklarınıza şahitler) edinsin! Çünkü Allah, zâlimleri sevmez.’( Âl-i İmran 140. Ayet)

Bu ayet çerçevesinde Müslümanlar maddi noktada zayıflar, geriler, zafer kazanır, aralarında Peygamberler olmasına rağmen mağlubiyetler de alır…

Hakk-batıl, iman-küfür, zalim ve mazlum arasında kıyamete dek mücadele devem edecek… Bu mücadelede de galibiyetler olabileceği gibi mağlubiyetler de olacaktır.

Ama Müslümanlar mücadeleyi bırakmadı ve bırakmayacaktır. Bu mücadele ruhunu İslam’dan almaktalar.

Mısır, Irak, Sudan, Tunus, Fas, Afganistan, Filistin, Lübnan, İran ve ümmet coğrafyasının bütün noktalarında Müslümanlar zulüm ve tuğyana karşı direnmekteler.

Afganistan’daki ABD’nin 20 yıllık işgal sonucunda hedeflerine ulaşamaması ve kaçmak zorunda kalması İslam’ın direnen ruhunun varlığıdır.

Gazze’de Siyonistlerin sınır tanımaz vahşet ve gücüne rağmen direnen mücahitler, İslam’ın ete kemiğe bürünmüş mücessem halidir.

Dünyanın dört bir tarafından Müslümanların büyük zorlukları aşarak Kâbe’ye akın akın gelmesi İslam’ın gücüdür.

Kar kış demeden bir mecburiyet olmadan milyonlarca Müslümanın camilere koşması, Ramazanda bir ay boyunca aç kalması İslam dininin yaptırım gücünü göstermektedir.

Emperyalistlerin bütün plan ve projelerinin Müslümanları hedef alması, İslam’ın ne kadar güçlü, diri ve fikren insanlara umut verdiğinin göstergesidir.