Bakara/188. ayet ve rüşvet hadisesi… Kur’an-ı Kerim hadiselere değindiğinde, genel manada ilke ve prensipler üzerinde durur. Hadiselerin teferruat ve tanımlamalarına girerek konuları izah etmez. Ama konu muamelat ise onu izah eder. Bunu bazen teferruatlı, deyn ve miras gibi; bazen de kısa ve özlü bir şekilde izah eder, abdest ve rüşvet gibi.

İşte bu yazımla, malum ayetteki rüşvetin çirkinliğini günlük hayatımızla olan alakasını anlamaya çalışacağız. Kur’an niçin namazı izah etmezken, muamelatı bu kadar izah ediyor? Önce şunu bilmemiz gerekir; “Kur’an ve sünnette ibadet, muamelat ile test edilir.” Bunun sadece iki hikmetini izah edeyim: Birincisi, İslam’da laikliğin olmadığını izah ederek onu ret etmesi. İkincisi, kulun kul hakkına riayet etme hadisesi… Konunun sadece bu ikisi arasındaki bir hak ile sınırlı olmadığını, bilakis muamelatın bir de kulun Yüce Allah ile olan iki yönlü ilişkiler olduğunu göstermek için… Allah’u a’lem!

Ayeti kerimede geçen bazı mefhumların muhtevası üzerinde durmak istiyorum:

Birincisi; ayette geçen cemi’/çoğul sigası. Ayetteki nehiyler ve diğer cümle bağlamlarının cemi’/çoğul kipiyle gelmesi, meselenin siyasal ve sosyolojik boyutu üzerinden konuya bakmamızı gerekli kılmaktadır. Öyle ki, ayeti kerimede “Mallarınızı” diyerek toplumu bir bütün kabul ettiği gibi, toplumun ortak iktisadi değerinin yıpratılmamasına dikkat çektiğini görüyoruz.

İkincisi; atıf harflerinden “vav”ın gelmesi. Kelimeler arasında atıf harflerinden vav’ın gelmesi, ayetin manasının iyi anlaşılmasında kilit noktayı oluşturur. Bu da vav’ın, zamansal, mekansal ve sıralamada ayete mana verirken aynı olma şartı istememede müstesna bir atıf harfidir. Yani ayetteki istenmeyen mali yaklaşımın menfi noktalarının aynı iş ve eylem olma şartını istemez. Fakat konu olumlu ise olumlu, olumsuz ise olumsuzlukta müşterek noktasının olması…

Üçüncüsü; “batıl” yolla yememek. Topluma ait de olsa mal, neticede yenilmek içindir. Bu malın elde edilmesi ve yemenin meşru yollarda olmasında bir sakınca yoktur. Fakat batıl yollarla yenilmesini ayet yasak eder.

Dördüncüsü; başka insanlara ait malların rüşvetle yenilmesidir. Bir başkasına ait malı, meşru olmayan iktisadi gücünü, hüküm elinde olanları devreye koyarak yemek… Böylece rüşvet alana ve verene Allah Resul’u (sallallahu Aleyhi ve Sellem) lanet etmiştir. Alma ve verme ayrı şeyler olduğu halde suç bakımından müşterek olduğu için Peygamberimiz ikisine de aynı tonda lanet etmiştir.

Beşincisi; bunları bile bile yapmak. Bu bağlamda günahın veya yanlışın bile bile yapılması çok açık bir çirkinliktir. Her haram, çirkindir; ama güç sahiplerine para yedirerek bir başkasına ait bir malı sahiplenme günahı, sıradan bir hataya benzemez.

Burada iki konu dikkatimizi çeker:

Birincisi, topluma ait mallar yetim, dul, kimsesiz ve kendilerinden helalliğin istenemeyeceği bir kalabalığın malı olduğu için, yani çok geniş kapsamlı bir kitle malı olduğu için rüşvet çok tehlikeli bir haram biçimidir. Rüşvetle iş yapan toplumdaki tüm insanların hakkını yiyenin sonradan pişman olup tevbe ettiğini düşünelim. Tevbe edilen konu kul hakkı ise, hakkı yenilenden helallik istenmeden tevbesi kabul olmaz. Bütün toplumdan tek tek helallik istenemediği için toplum malını rüşvetle yemek çok büyük bir günah sayılmıştır.

İkincisi, toplumun mali gücüne hükmedebilenlere dikkat etmenin gerekliliğini bir daha ortaya koymuş oluyor. Yani bu konu bize bir daha siyasal bir yükümlülüğün önemini göstermiş oluyor. Muasır Müslümanlar olarak bizlerin, toplumun mali ve hükmi gücünü kime teslim edeceğimize dair sorumluluğumuz için bir durup bin düşünmemizi gerektirmektedir.