Avrupa ülkelerinde Siyonist işgal rejiminin vahşi soykırımına tepki gösterenler seslerini yükseltmeye devam ediyor. Soykırımı görmezden gelenler ya da normal karşılayanlar elbette ki daha fazladır. Nitekim hükümetlerin büyük kısmının halen soykırımcı rejime karşı adım atmaktan çekindiği, mahkeme kararlarına rağmen soykırım suçuna karşı atmaları gereken adımları atmadıkları herkesin malumudur.

Avrupa solu, diğerlerine yani muhafazakarlara, liberallere, aşırı sağa oranla daha tutarlı ve insani bir tavır sergiliyor.

AB’nin eski dış politika şefi Josep Borrell, görev yaptığı dönemdeki gibi doğruları söylemekten çekinmiyor. Borrel, son olarak yaptığı açıklamada Gazze’ye atılan bombaların yarısının Avrupa’da üretildiğini belirterek, Avrupa’nın israil üzerindeki etkisini kullanmaktan kaçındığını vurguladı.

Belki de Avrupa solu içerisinde Siyonist politikalara en yakın duranlar İngiliz İşçi Partisidir ki, bu duruşlarını tüm tepkilere ve siyasi alandaki kayıplarına rağmen devam ettirdiler. Almanya’da da Olaf Scholz ile beraber solun sağa yaklaşarak, Siyonist soykırımı destekleyerek iyice flulaştığı bir dönem yaşandı diyebiliriz.

Türk solu için de “bu konuda” İngiliz siyasetine yakındırlar denebilir.

Sosyalist Enternasyonal toplantısında CHP genel başkanı Özgür Özel’in İmamoğlu’nu merkeze alarak yaptığı çıkışlar ve hatta toplantının neredeyse tümüne rengini veren siyasi söylemler, bu toplantıdan bir beklentiye girenler için hayal kırıklığı oluşturdu denebilir.

Ortada bir rüşvet ve yolsuzluk operasyonu var.

Meselenin siyasi olduğunu ve Erdoğan’ın kendi rakibini saf dışı etmek için yargıyı kullandığını iddia ediyor CHP siyasetçileri.

Türkiye’de yargının siyasal davrandığı ve adaletin birçok meselede neredeyse hiç görülmediği bir gerçek; ama zaten bu yeni bir durum değil ki…

Maalesef cumhuriyetin kuruluşundan şimdiye kadar yargının verdiği birçok karar tartışmalıdır ve adaletten yoksundur.

Özellikle darbelerden sonra yargının verdiği kararlar kamu vicdanında büyük yaralar açmıştır.

Çok uzağa gitmeden sadece 28 Şubat yargısının oluşturduğu tahribat bile onarılamadı/onarılamıyor. Darbe anayasalarına “İlahi metin” gibi sahip çıkanların hukukçu kimliğiyle konuştuğu, siyasi iktidar tarafından verilen bir paye ile siyasete ayar verdiği bir zeminde, adaletin, toplumun her katmanında kendini gösterebilmesine imkan var mı?

Evet, yargı bağımsız değil; ama eskiden de bağımsız değildi.

Tabii İmamoğlu dosyasının farklı bir tarafı olduğunu da görmek lazım.

Ortada rüşvet ve yolsuzluk iddiaları var ve suçlamada bulunanların neredeyse tümü CHP içerisinde siyaset yapanlar ve belediyeye iş yapan müteahhitlerden oluşuyor.

CHP yönetici ve sözcülerinin yapması gereken en azından bu iddiaların bir kısmına cevap vermek ve yolsuzluk olmadığına, işlemlerin hukuka uygun olduğuna dair açıklama yapmaktır; ama öyle bir şey yok!

Sosyalist Enternasyonal’e katılan sosyalist ve sosyal demokrat liderlerin yapması gereken de dosyanın içeriğini bilmedikleri için yargı sürecini beklemekti.

İddianame açıklandığında ve resmi belgeler ortaya döküldüğünde eğer rüşvet ve yolsuzluk kanaati güçlenirse ortaya çıkacak olan resim yüz kızartıcı olmayacak mı?

Hepsi bir yana…

Filistin konusunda hassasiyetlerini sıkça dile getiren Avrupa solu, işgale karşı direnmekten başka suçu olmayan HAMAS için “Terörist” diyen bir siyasetçiye ve onun genel başkanına destek vermenin utancını nasıl taşıyacak?

Ve son olarak…

Avrupa solu, Kemalizm’in ne olduğunu, faşizme olan yakınlığını, kafatasçılığını ne kadar biliyor?