Suriye’de çok ilginç gelişmeler yaşanıyor.

Terörist Netanyahu, sözde Savunma Bakanı Yisrael Katz, Dışişleri Bakanı Gideon Saar ve Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir'in de eşliğinde başkent Şam’ı tepeden seyreden Hermon Dağı’na giderek gövde gösterisinde bulundu.

BM’nin 2799 sayılı kararı gibi onlarca kararını ti’ye alan katil Gideon Saar tampon bölge olarak addettikleri Cebel eş-Şeyh Dağı'ndan (Hermon Dağı) çekilmeyeceklerini duyurmuştu.

Uluslararası bütün kurumlara açıkça meydan okuyan bu Siyonist zihniyet adeta dünyayla alay ediyor.

Netanyahu ve ekibinin Suriye’deki ilk girişimi bu değil elbette.

Kuneytra kırsalında sürekli devriye atan Yahudi askerler buranın halkına eziyet ediyor, arama adı altında sivil Müslümanları alıkoyup sorguluyor.

Bunları yaparken şüphesiz bazısını ajanlaştırmak için de uygun kişileri seçiyor.

Kuzeydoğu’daki PKK/SDG’yi uluslararası alanda siyasi ve askeri olarak destekleyen işgalci Siyonistlerin askeri istihbaratı (AMAN) da güneydeki Suveyda şehrinde Dürzi gençlere gelişmiş/ileri teknoloji askeri ve istihbarat eğitimi vererek hazırlıyor.

Birleşmiş Milletler, Terörist Netanyahu ve ekibinin işgal ettiği bölgeye ziyareti için "en hafif tabirle endişe verici" ifadesini kullanıyor.

Soykırımcı Siyonist Yahudiler, Suriye’yi olabildiğince zayıflatmaya çalışırken Beyrut’ta Hizbullah’ın Genelkurmay başkanı Heysem Ali Tabatabai’yi ağır bombardımanla katlederek aslında ‘ATEŞKES!’ denilen kandırmacaya dahi tenezzül etmediklerini göstermiş oluyorlar.

Yani ortalığın tekrar kaotik savaşa teslim olması için elinden geleni yapıyor.

Siyonist Yahudiler açısından Batı Şeria’da yeni ilhaklar ve toprağından sürülen yeni köy/ kasabaların sayısı artarken Gazze’de saldırılar açısından değişen pek bir şey yok denilebilir.

Aksa Tufanı sonrası yaşanan soykırımı sona erdiren BMGK’nin 2803 sayılı kararının kabulünden günler geçmesine rağmen, Uluslararası İstikrar Gücü’ne (ISF) hangi ülkelerin katılacağı hâlâ netlik kazanmamışken Yahudilerden üst üste yeni ayarlar geliyor.

Kendi lehlerine olmayan hiçbir anlaşmaya imza atmayan Yahudi zihniyeti, anlaşmadan sonra da maddelerin uygulanmasında tek taraflı bir esneklikle hareket etmekte ve istediği zaman istediği suikastları düzenlemekte.

Buna rağmen devamlı karşı tarafı suçlamakta ve uluslararası medya gücüyle ABD gibi bazı mekanizmaları harekete geçirmekte.

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 2803 sayılı kararıyla Filistin’de güvenlik ve (sözde) reform sürecinin desteklenmesi hedeflenirken, “HAMAS’ın silahsızlandırılması ve bölgedeki istikrarın sağlanması için” sahada doğrudan müdahale edebilecek aktörlerin sınırlı tutulması ve bu aktörlerin seçiminde Yahudi siyasetinin belirleyici olması, süreci karmaşık ve hassas bir hale getiriyor.

Ortadoğu’da hegemonik güç olma yolunda ilerlediğine inanan Siyonist Yahudiler mevcut dengeleri domine edip her konuda kendini göstermeye çalışırken Gazze’deki büyük direnişin kahramanı olan Kassam Tugayları ve Kudüs Seriyyeleri’ni silahsızlandırmak için yeni yollar deniyor.

Batılı diplomatik bir kaynak, israil medyası i24News'e verdiği demeçte, HAMAS’ın silahsızlandırılmasında etkin rol oynayabilecek tek gücün Müslüman askerler olduğunu belirtiyor.

Bununla birlikte Batılı ülkelerin sahadaki müdahalelerinin polis eğitimi ve insani yardımla sınırlı kalacağı vurgulanıyor.

Kısacası; Gazze, Suriye ve Lübnan özelinde tüm bölge diken üstünde bu azgın Yahudilerin yularlarının tutulmasını beklerken, işgal ettikleri yerlerden sadece silah gücüyle çıkacakları bilinci hakim olmuş durumda.

Aslında bu bile çevre ülkelerin Siyonistleri tanıması açısından büyük bir kazanç sayılır.