Sosyal düzen talibi olmak, elbette kurgulanmış stratejileri zorunlu kılar. Bu stratejilerin içinde gizli-açık manevralar, aldatıcı oyunlar, savaşın kızıştığı yerlerde kimi hileler de kullanılabilir. Ama ilke merkezli siyasette, o tür stratejilerin zamanı ve sınırı bulunur. Yoksa kirli siyasetle savaşmak için siyaset yaptıkları iddiasıyla yola çıkanlar, kirli siyasetin oyunlarının aynısıyla mücadele edemezler. Çünkü o zaman kendisine karşı mücadele verdikleri kirli siyasi zihniyetlerden farkları kalmayacaktır. Zaten düşmanına dönüştüğün an, düşmanın kazanmış demektir. O andan sonra cephedeki sonucun artık hiçbir önemi yoktur.

Oysa hepimiz, siyasi alandan çekilmenin veya tamamen siyasileşmenin iki devasa din üzerindeki dejenarosyonunun canlı şahitleriyiz. İlahi kökenli Yahudilik, kirli siyaseti, kurulu bütün vasıflarıyla beraber özümseyerek, ilahi çizgiden saparken, Hristiyanlık, siyasi arenadan tamamen çektirilerek hak din olma vasfını kaybetti. İslam ise ikisi arasındaki dengeyi her zaman korumaya çalışarak evrensel olma özelliğini çağlar boyunca korudu.

Bugün yaşadığımız coğrafyada aynı tehlikeleri çok farklı alanlarda yaşamaya devam ediyoruz. Halklarımızın gün geçtikçe daha çok yaşadığı ahlaki çürüme ve düşünsel yıkım ortada. Aşırı siyasi tavırla gelen çekingenlik, takiye, günü bilinmeyen güne kadar ayıya dayı deme siyaseti, muhafazakar iktidar döneminde bile gençliği Sol, Kemalist ve Batıcı zihniyetlerin tabularının kucağına itti ve artarak itmeye devam ediyor. Şahidi olduğumuz bu tür örnekleri çoğaltmamız mümkün.

Endişeliyiz. Daha önce akıllıca davranmamanın tehlikeli olduğunu görmüştük. Bugün, akıllıca davranma stratejisini temel ilkelerin üstünde temel ilke edinmenin daha tehlikeli olduğunu görüyoruz. Bu yol, doğru bir yol değil. Batının kapitalizminden alınmış ilkesiz siyasetin ve halkların gönüllerini daha çok ekonomik konfor kazandırarak kazanmaya çalışmanın, halkların gönüllerini fethetmeye hiçbir faydasının olmadığını da görüyoruz. Bu siyasi ahlakla, kültürü, sanatı ve en önemlisi kimliğimizi kaybettik.

Takiye ahlakı bu kadar çok içselleştirilemez, anti şeffaflık bu düzeyde halka indirgenemez. Yoksa Dersim örneği bütün coğrafyaya hakim olacak.

Endişeliyiz. Bizler gizli siyasi oyunlarla oyalanırken, onlar televizyon, diziler, sosyal medya ve benzeri araçlarla, kirli kültür ve ahlaksız sanatla gençliğimizin zihinlerini alıp, taşkın bir sel gibi Batıya doğru sürüklüyorlar. Sokaklarımızın halini görmüyor muyuz? Siyasi irade bu kirli zihniyetin medyasının kirli yağmuru altında kör rolü oynarken, bizler artık kendi çocuklarımızı bile bu kirli zihniyetten koruyamıyor veya korumaya çalışırken çocuklarımızın zihinlerinde zalime dönüşüyoruz.

İnançlara vurulan darbelerin boyutunu geçtik, artık ırkçı boyuta taşınmak istenen milli kimlikleri bile sildiler. Geçen gün adının önünde Türk kelimesi bulunan bir GSM operatörünün reklamına rastladım. Komediden faydalanıp geleceğin modernitesini tarihin dönemlerine taşımak isteyen bir reklam filmi çekmek istemişler. Ama asıl komedi reklam filminin zihniyetinin kimlik dejenerasyonundaydı. İsminin önünde Türk bulunan markanın tarihi reklam filminde padişah yerine kral vardı, sarık yerine taç vardı. Mekan Topkapı sarayı gibi değildi mesela. Giyim dahil tüm unsurlar tamamen Batı dünyasına aitti. Türklerin tarihi kimliğine ait hiçbir şey yoktu. Onun yerine Ortaçağ İngiliz, Fransız ve Viking tarihinin tüm unsurları kullanılmış ve kimlik kaybı o kadar içselleştirilmiş ki en ırkçıları bile bunun farkına varamıyorlardı.

Endişeliyiz. Sosyal düzen talibi olmak, bu siyasi kafayla mümkün görünmüyor. Kültürü, sanatı rakibe verip, siyasi hakimiyet peşinde koşturmak, sosyal düzeni peşinen rakibe terk etmek demektir zaten.