Sumud filosu aktivistlerinden bazıları soykırımcı rejimin baskını sonrası alıkonulduklarında yaşadıkları ilginç şeyleri aktardılar.

Özellikle terörist rejimin görevlileri arasında çok düzgün Türkçe konuşanlar dikkatlerini çekmiş.

Gazeteci Yaşar Yavuz, hem soykırımcı rejimin askerleri hem de sorguyu yapan istihbaratçıları arasında "Türk olduğunu" söyleyenlerin bulunduğundan söz etti.

Bu ayrıntılar soykırımcı rejim saflarında savaşa katılan "çifte vatandaşlar" ile ilgili tartışmaları bir daha gündeme getirdi.

Konunun takipçileri HÜDA PAR'ın Aralık 2023'te TBMM'ye verdikleri kanun teklifini hatırlayacaklardır.

Biz yine de süreci kısaca hatırlatalım.

Bazı Siyonistlerin çifte vatandaşlık zırhı arkasına saklanıp tarihin gördüğü en vahşi katliama katılabildiğine dair haberler üzerine HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu şunları söylemişti:

"Gazze'de ve dünyanın herhangi bir yerinde kadınları, çocukları, bebekleri vahşice katleden soykırımcı katillerin daha sonra Türkiye'ye gelip hiçbir şey olmamış gibi hayatlarına devam etmeleri kabul edilemez."

Teklifin amacı şöyle açıklanmıştı:

"28 Aralık 2023 tarihinde Meclise sunulan kanun teklifi ile soykırım ve insanlığa karşı suçların failin ve mağdurun vatandaşlığına bakılmaksızın ve failin Türkiye'de bulunması şartı aranmaksızın yargılanması, bu suçlara iştirak eden çifte vatandaşların vatandaşlıktan çıkarılabilmesi, Türkiye'deki mal varlıklarına el konulması ve bu yolla caydırıcılığın artırılması amaçlanmaktadır."

Bu son derece insani ve ahlaki olan teklif, uzun süre meclis gündemine getirilmedi.

Konu kamuoyunda tartışılmaya başlandığında mecliste oy çoğunluğu olan ve meclis yönetimi de elinde bulunan hükümet, konuyu meclis gündemine almak zorunda kaldı.

Teklifin mecliste görüşülebilmesi için yapılan oylama kabul edildi. Bu oylamada sadece iki parti ret oyu vererek tarihe geçti: CHP ve DEM...

9 Temmuz 2024'te mecliste görüşülmesi kabul edilen kanun teklifi grubu bulunan partilerden hiç biri girişimde bulunmadığı için 16 aydır bekletiliyor.

Uluslararası medyada bu konuda çok sayıda haber yapıldı.

El Cezire, TC vatandaşı olmasına rağmen siyonist ordu saflarında savaşanların sayısının 4 bin kadar olduğunu iddia etti.

Hatta “Demir Kubbe”nin başındaki askerin bile çifte vatandaş olduğu söylendi.

Sumud aktivistlerinden öğrendiğimiz kadarıyla askerlerin dışında çifte vatandaş olan istihbaratçılar da varmış.

Bu, ciddi bir “Milli güvenlik sorunu” olmasına ragmen hükümet kanadından bir adım atılmayışını anlamak mümkün değil.

Bu tip durumlarda “karşı istihbarat” çalışmalarının varabileceği yerler sınırlıdır.

Kamuoyunun teyakkuzda olması önemlidir, çünkü gerek işgal rejiminin siyasetçilerinden gerekse de medyasından Türkiye’nin hedef alınacağına dair çok sayıda haber yapıldı, açıklamalarda bulunuldu.

Siyonistlerin Türkiye’de medya, siyaset ve iş dünyasında çok güçlü olduğu biliniyor ve bu bir şehir efsanesi değil.

Bir dönemin TSK’sı içinde de israil lobisinin gücü kendini göstermişti.

Özellikle 28 Şubat’ın önde gelen generallerinin bu konuda nerede durduğu herkesin malumuydu.

Hatta “Tank modernizasyonu” ihalesinin israile verilmesi için uğraşanlar olmuştu. İşin uzmanları modernizasyon için israile verilecek para ile aynı sayıda yeni tankın alınabileceğini söylemişti.

28 Şubat’ın işaret fişeği olarak Kabul edilen “tankların yürütülmesi” olayının Ankara/Sincan’da düzenlenen “Kudüs gecesi” programından dolayı olduğu ve bunun da siyonist rejimin talebi doğrultusunda gerçekleştiği güçlü bir iddia olarak halen yerinde duruyor.

Tüm bu gerçekler bilinirken ve soykırımcı rejimin saldırganlıkta sınır tanımaz tavrı orta yerde dururken siyaset kurumunun adım atmaması ya da geç adım atması anlaşılır gibi değil.

Evet, siyonistlere ve onlarla iltisaklı kişi ve kurumlara karşı ciddi önlemler alınmalıdır ve bu hemen yapılmalıdır.

Yarın çok geç olabilir.