Komisyon’un 4. Oturumu 19 Ağustos’ta gerçekleşti... Meclis Başkanı Sayın Numan Kurtulmuş'un açış konuşması sonrası Aile ve Politikalar Bakanı Mahinur Göktaş konuştu, bakanlığın şehit aileleri ve gazilere yönelik çalışmalarını anlattı.
Beş ayrı şehit aileleri ve gaziler dernek başkanı “Terörsüz Türkiye”ye dair sunumlar yaptılar. 5 STK yöneticisinin de neredeyse ortak düşünceleri; sürece tam destek vermekle birlikte silah bıraksalar dahi Pkk militanlarının cezasız kalmamaları gerektiğiydi.
Anlatımlarıyla “Terörsüz Türkiye”nin amacına ulaşmasını dilerken mevcut kördüğümün çözülmesine yardımcı olmayan bir yaklaşım sergileyerek “Eski Türkiye”nin sorunu görmezden gelen üstenci, resmi bakışını ortaya koymaları sorunun halline katkı sunacak türden değil.
Acılar yarıştırılmamalı ancak bilinmeli ki; 45 yıllık bu süreçte sadece şiddetle mücadele edenler ölmedi, on binlerce sivil insan da başta Pkk katliamları olmak üzere devlet yapılanması adı altında Jitemvari karanlık yapıların kurbanı oldu.
Bu belanın ortadan kalkması için acı çeken, çektiren tüm taraflar fedakarlık yapmayı bilmez, affedici davranmazsa sürecin barışla noktalanması hayal olur.
Komisyon yapılacağı sabah ise çok ilginç bir olay yaşandı. Bir şahıs, meclisin kapısında beyaz bir Toros araç yaktı. Komisyon toplantısının yapılacağı bir günde yakılan araç da “Beyaz Toros” olunca akla 90'larda ‘Beyaz Toros’ların bıraktığı acılar ve bu acıların yaşanmamasına dair bir eylem olduğu düşünüldü.
Ancak olay sandığımız gibi değildi. İçişleri Bakanlığı, aracı yakan kişinin, hurda araçlardaki ÖTV indirimi ile ilgili yasa çıkmadığı için bu eylemi gerçekleştirdiğini, daha önce Mersin’de benzer bir eylem gerçekleştirdiğini açıkladı. Durum böyle olsa da böyle bir olayın tevafuk etmesi ilginç.
90’larda bölgede yaşayan hemen herkesin “Beyaz Toros”lara dair bir bilgi veya anısı muhakkak vardır. Ben de 90’larda Diyarbakır’da sık karşılaşırdım Toros marka sivil polis araçlarla. Her karşılaşanın ürktüğü, “Acaba beni de durdururlar mı” endişesini taşımayan neredeyse yoktur.
Klimasız bu araçların kurşun geçirmez camlarını açamadıkları için sıcak yaz günlerinde kapısı açık yol alıyorlardı. “Beyaz Toros”lar olarak tanınırlar ancak farklı renkleri de vardı. Hele kırmızı bir Toros vardı ki tüm şehrin diline düşmüştü çok can yakan icraatları dolayısıyla..
Bu kurşun geçirmez camlarıyla kapıları açık “Kırmızı-Beyaz Toros”larla ellerinde otomatik silahlar, bellerinde açık silahlarıyla adeta teksas kovboyları gibi devriye gezen sivil polislerin insanlara küçümseyici bakışları, en ufak bir anlaşmazlıkta tekme tokat dalmaları ve hatta çok basit gerekçelerle silaha başvurmaları olağan şeylerdi...
Bir seferinde Diyarbakır askeri havaalanı kavşağında önümüzde seyreden sivil polis oldukları anlaşılan “Beyaz Toros” bir aracın, önündeki minibüsün yolcu alma refleksiyle dur-kalk yapmasına sinirlenerek aracı önüne kırdığını ve şoförü tekme tokat dövdüklerine şahid olmuş, nefret etmiştim... Bu gibi vakalar, adam kaçırma, kaybettirmelerin yanında çok sıradan, olağan hale gelmişti maalesef...
Geceleri genellikle sokağa çıkma yasağı olduğundan bu Toros araçları kullanan malum şahısların gece yarısı baskınlarında kullandığı bir teknik de gözaltına almak istedikleri şahsın evinin önüne geldiklerinde kaç araç gelmişlerse ve araçlardan inen kaç kişi olursa olsun kapıları birlikte açıp birlikte kapatmalarıydı.
Böylelikle sanki bir kişi aracından inip evine gidiyor algısı oluşturuyorlardı. Gözaltına alınacak şahsın kaçmaması için gizlilik içerisinde hareket ediliyor olması çok doğal, diye düşünebilirsiniz... Ancak durum sandığınız gibi değil. Gözaltına aldıkları şahısları emniyetin dışında bilinmeyen yerlere götürüp günlerce işkence ettikten sonra eğer cezaevine atacaklarsa evine tekrar getirip savcılık izniyle bu kez resmi gözaltı süreci başlatıyorlardı. Evinden, işyerinden ya da sokaktan alarak resmi gözaltı sürecini hiç başlatmadıklarının akıbetini ise zaten tahmin edebiliyorsunuz...
21 yaşındaki şehid Abdüsselam İrdem de akıbeti işkence sonucu ölüm olanlardandı. Amcamın kiracısıydılar. Fen-Edebiyat Fakültesi Matematik bölümünü kazanmış, Hilvan’dan Diyarbakır’a üniversite okumaya gelmişti. Polisler okul çıkışı almışlardı onu... Beraber gözaltına alınıp sonradan bırakılan bir okul arkadaşının anlattığına göre işkenceciler günlerce Abdüsselam’ın vücuduna yüklü elektrik veriyor ve 'Allah'ı inkar et' diyorlardı. Abdüsselam’ın vücudu bunca işkenceye dayanamamış, ruhunu Allah’a teslim etmişti.
Cenazesini almaya giden ailesine verilen morg raporunda Abdüsselam’ın nezaretteyken kendini boğarak intihar ettiği yazıyordu. Vücudunda darp, kesik ve sigara söndürülmüş yanık izlerini, yaptıkları işkence sonucu değil de; beş vakit namazını kılan, camide çocuklara Kur’an dersi veren Abdüsselam’ı psikolojisi bozulduğundan intihar etmiş gibi göstermişlerdi.
Müslüman Türkiye’mizde “Olur mu böyle şeyler” diyerek garipseyebilirsiniz... Ancak 90’lar, tek parti zihniyetinin Kemalist darbesever tezahürünün devleti yönettiği, ABD’nin Türkiye’yi müstemleke yapma ihalesini yüklenmiş takkiyeci FETÖ’cülerin etkin olduğu ve Mossad, CIA’nın kozmik odalarda cirit attığı bir dönemdi ki; bu yaşananlardan daha yüzlerce örnek var..
Pkk’nın cinayetlerine gelince...
Binlerce katliamı var ancak Susa Camii katliamı; Pkk’nın, karşısında duranın Kürt-Türk olmasını anlamsız kılan İslam düşmanı misyonunu en net şekilde ortay koyan bir olaydır. 26 Haziran 1992’de yatsı ezanıyla camiye asker kılığında baskın yapan Pkk militanları, aralarında çocukların da olduğu 10 Müslüman’ı kurşuna dizerek şehit etmişti. Köy, Silvan ilçesine çok yakın olmasına rağmen ertesi gün çevre köylüler gittikten sonra jandarma köye anca gitmişti.
Olayın akabinde şehid köylülerin mezarlarını ziyaret için Susa köyüne gitmiştim. Şehid edildikleri caminin duvarları kaleşnikof kurşunlarıyla delik deşikti. Kürt halkının sözde hakları için yola çıkmış bu örgütün, İslam’a ve kutsallarına olan düşmanlığının, kendi ırkdaşları olsalar bile bir anlam ifade etmediğini o gün daha iyi anlamıştım.
Halk için olan devlet mekanizmasını amacı dışında yöneten hain kişi ve kesimler ile devletin içine sızmış çıkar gruplarının illegal suç faaliyetleri “Eski Türkiye’nin neredeyse her döneminde nüksetmiştir. Bugün silahlarını bırakacağını açıklayan Pkk’nın ortaya çıkışına bahane kuruluşunun amacı da ABD’nin “Bizim çocuklar” dediği darbecilerin, tek parti zihniyetiyle Kürt halkını yok sayan ırkçı faşist zulüm uygulamalarının bir sonucuydu.
Pkk/DEM’in bugün, tek parti zihniyetinin temsilcileri olan CHP’yle kol kola ortak düşünce ve siyaset ortaya koymaları, Stockholm Sendromu’na işaret... Ancak Kemalizm ile Apoizmi yüzyıldır bu ülke halkının dinine, diline, kültürüne düşmanlık yapmaya sevk eden asıl unsurun bunların göbekten bağlı oldukları siyonist ABD emperyalizminin Türkiye-Suriye-Irak-İran paralelinde arzuladıkları Arz-ı Mev’ud projesi olduğu ise açıktır.
Görünürde yerli gibi durup dış güçlerin gizli ajandasını uygulayan payandalar oldukça gerçek bir barış, hiçte kolay olmayacak...