• DOLAR 34.388
  • EURO 36.852
  • ALTIN 2968.442
  • ...

Tank, top ve uçak ile yapılan savaşlardan önce insanlar kendilerini korumak için kalelere sığınırlardı. Kale sakinleri normal zamanlarda surların dışına çıkar, ekim biçim işi yapar, hayvanlarını otlatır, akşam kaleye dönerlerdi. Savaşlarda avantaj sağlamak için kaleler yüksek yerlerde yapılırdı. Böylece saldırganlar aşağıdan yukarıya çıkmak durumunda kalırdı ki kaledekiler taş yuvarlama şeklinde dahi olsa savunma yapabilirlerdi.

Tabi gelen kuvvet püskürtülemezse, kaleye kapanılırdı. Saldırganlar ise surları çepeçevre çembere alır, içeriye herhangi bir şeyin girmesini engellerlerdi. Tabi içerdekilerin gıda stoku bitince ya teslim olurlardı ya da çemberi yarmaya çalışırlardı. Yani bu durumda kaledekiler kapıları açar ve karşı saldırıya geçerlerdi.

Soru şu: Herhangi bir aklı evvel çıkıp kalenin içerisinde bulunanların çemberi yarma ve karşı saldırıya geçmelerini kınayabilir mi? Gazze’de yaşanan tam da bu değil midir? Yıllardır israil Gazze’yi kuşatma altına almış durumdadır. Bir tarafta deniz, beri tarafta modern silahlı bir ordu arasında sıkıştırıyorlar. HAMAS’ın yaptığı şey çember yarma harekatıdır. Kaledekilerin dışarıya çıkma savaşına bir şey demeyenler, HAMAS’ın 7 Ekim’deki harekâtına laf yetiştirmeye çalışıyorlar.

İsterseniz biraz empati yapalım. Örneğin Antep’i Gazze’nin yerine koyun. Urfa’yı Kudüs olarak düşünün. Maraş’ı ise Han Yunus olarak değerlendirin. Düşman buraları işgal ettiğinde, Antep’e giren Fransızlara Şahin Bey neden saldırdı diye sorabilir miyiz? Ya da Maraş’taki düşmana Sütçü İmam o ilk kurşunu neden sıktı diyebilir miyiz? Ya da Urfalılar kendilerinden kat kat üstün düzenli bir orduya neden kafa tuttular diye saçmalayabilir miyiz?

Hem adı geçen şehir halklarının destansı başkaldırıları olmasaydı, kendilerine “Gazi, Kahraman ve Şanlı” unvanları verilir miydi? Yine empati yapmanızı istiyorum. Sizin ülkeniz işgal edilmiş, düşman; can, mal, namus, ırz, ekin demeden her şeyi kirletiyor. Kendinizi savunmak için yaptığınız mücadeleye terörizm diyorlar. Bu duruma göre işgalci güç meşru olmuş oluyor. İki kelime ile açıklayalım: Yaman çelişki.

Bütün bu tezatların içinde olumlu bir durum var: Saflar netleşiyor. Artık herkes haklı ve haksızı net olarak görüyor. Yönetici veya avam, kimin nerde durduğu daha bir açıklığa kavuşmuş durumda. Çünkü HAMAS öyle bir harekât yaptı ki turnusol kâğıdı görevi gördü.

Konu ile ilgili açıklama yapanların, bundan sonra “Ama, fakat, lakinlerin” arkasına saklanma lüksleri kalmadı. Beyanda bulunanların ne tarafta oldukları, ağızlarını açar açmaz aleni bir hal alıyor. Bu arada eskiden israil işgalciliğinden yana iken terörizm, insan hakları, yaşam hakkı gibi süslü lafları siper edinenler de açığa çıkmış durumdalar.

Örneğin barıştan dem vuran birçok liderin, aslında huzurlu ortam sağlansın diye Filistinlileri sükunete davet ettiğini, her şeyi kabullenmeleri gerektiği şeklinde tavsiyelerde bulunduğunu anladık.

İslamcıların hali ise daha bir iç acıtıcı. Çünkü Mısır meydanlarında Müslüman kıyımı gerçekleştiren Sisi gibi birinden medet bekliyorlar. Ya da tasması ABD’nin elinde olan ve deve etlerini löp etmekten başka hiçbir dertleri olmayan körfez ülkelerinin liderlerinden beklenti içiresindedirler. Bilmiyorum Seyyid Kutup bu günkü Sisi ve benzeri diktatörlerden olumlu tavırlar bekleyen İslamcıları görse idi ne derdi?

Aslında merhum Seyyid Kutup bize görmeden teşhisi koymuş: "Bu gördüğünüz Arap orduları İslam ve Müslümanları savunmak için değil bilakis sizleri öldürmek için kurgulanmış ve dizayn edilmişlerdir. Yahudilere tek kurşun/mermi bile atmazlar."

Diğer Köşe Yazarları