Yazının sonunda söyleyeceğimizi başa alacak olursak; günümüz koşullarında en makbul Kürt, PKK’lı Kürt’tür.
Neden mi?
Bazen sorarlar. PKK, Marksist, Leninist ve dahi Stalinist olduğu halde mütedeyyin, muhafazakâr, yani dindar Kürtler nasıl olur da onlardan yana tavır alır?
Çok basit.
Çünkü bu Ülkenin derinlerinde, PKK’ya konjonktür hazırlanıyor da o yüzden. Yani Kürtlerin blok olarak PKK’ya kayması için gerekli zemin oluşturuluyor.
Tabi ki bahsettiğimiz olay toplumsal bir mühendislik gerektiriyor. Peki, ben niye “Çok basit” diye başladım?
Çünkü çok basit.
Örneğin; en son Bursasporlu bir grup taraftarın yaptığı o iğrenç eylem, Kürtleri blok olarak PKK’ya taraf yapacak bir hamle idi.
Şimdi oturup düşünelim. Oynanan Bursaspor-Somaspor maçının Leyla Zana ile ne ilgisi var? Hani Amedspor ile oynasalar, belki bir ilgi kurmak için gayret sarf edeceğiz. Ama Soma’da oynanan bir maçta, Leyla Zana neden gündem edilir ki? Hem de çok iğrenç sözlerle.
Bu olayı kınamanın ötesinde, nefret ile karşıladığımı belirtmekle birlikte, bütün Bursalıların sorumlu tutulamayacağını not etmem gerekir. Burada Bursalıların hepsi taraf değildir ama hemen hemen bütün Kürtler taraftır.
Çünkü Kürtlerin çoğunluğu oturup bu olayı tahlil etmez. Hemen taraf belirler. Duyguların hâkim olduğu bir ortamda ise bu tarafın PKK olacağı aşikârdır.
Özetle; bu olay blok olarak Kürtlerde bir nefret uyandırmış ve onları Bursaspor taraftarlarının da nefret ettiği PKK’ya doğru iteklemiştir.
Onun için bu köşede ara ara yazdığım bir tespit vardır. PKK’ya tüm Kürtleri kazanma yönündeki faaliyetlerine en büyük destek, bu Ülkede kendine Türkçü deyip faşizanca davrananlar tarafından verilmektedir.
Gelelim toplumsal mühendisliğe.
Cumhuriyet rejim olarak bazı inkılapları beraberinde getirdi. Örneğin; Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile medreseler Batı illerinde kapatıldı. Ama Kürt illerindeki Doğu Medreseleri, fiili olarak varlıklarını devam ettirdiler. Onların kapısına kilidi, Kemalistler kanuni yollarla değil, Apoistler fiili olarak vurdular.
Hakeza Cumhuriyeti kuran kadrolar, Batı illerindeki dergahları Kanunen kapattılar. Ama Kürt illerindeki dergahlar faaliyetlerini, özellikle de Nakşibendî tarikatına mensup olan Şeyh ve dervişlerce yakın zamana kadar devam ettirdiler. Fakat Kemalistlerin bölgemizde kanunen yapamadığını Apoistler fiilen gerçekleştirdiler ve süreç içerisinde dergahların kapıları kapandı.
Arap alfabesinin yerine Latin harflerini getirmek için, bizzat Mustafa Kemal eline tebeşir alıp, başöğretmen sıfatıyla bir başkalaşım gerçekleştirdi. Yine bunu kanun yolu ile yaptı.
Peki, yıllarca medreselerinde Arapça harflerle tedrisat yapan Kürtler ne zaman Latin alfabesine geçtiler? Elbette ki Kürt laiklerin yardımıyla bu da gerçekleştirildi. Kürt laikler, 31 harften oluşan Latin Kürtçe alfabeyi geliştirdi ama Apoistler genelleştirdi.
Bir de işin kültürel boyutundan geçip bizatihi yok etme faslına gelecek olursak; Şark İstiklal Mahkemelerinden kurtulan alim Kürtlerin alim torunları, bu kez Apoistler tarafından bir bir öldürülerek, Kürt toplumu alimsiz, hocasız, imamsız, mollasız bırakıldı.
Böylece Kürtlerin laikleştirilmeleri ve hatta sekülerleştirilmeleri için gereken zemin hazırlanmış oldu.
Kuşkusuz örnekler çoğaltılabilir. Ama az sözle öz bir ifade kuracak olursak; bu Ülkenin Batı illerinde Kemalizm’in baskı, şiddet ama kanunen gerçekleştirdiği Cumhuriyet inkılaplarını, Apoizm Kürt illerinde fiili olarak gerçekleştirdiği için aynı amaçta birleşmektedirler.
Bu nedenle makbul Kürt, PKK’lı Kürt olmuş oluyor vesselam.