Yazılarımı takip edenler bilirler ki; Kürt meselesini dile getirirken “Ümmet” mihengini esas almaya çalışırım. Zaten tarihin seyri de bu yönde gelişim göstermiştir. Yani Kürtler, genellikle ümmet esaslı pratikler geliştirmişler. Bahsettiğimiz pratiğin en güzel örneği Selahattin Eyyubî’dir.

Yine okurlarım bilirler ki; Kürt meselesinin esas sorumlusunu Batı ve özellikle de İngiltere olarak her daim mahkûm ederim.

Fakat bir de olayın ümmete bakan tarafı vardır. Yani Kürtlerin ekser çoğunlukta yaşadığı İran, Irak, Suriye ve Türkiye halklarının olaya bakış açısı da oldukça önemlidir.

Ulusal zihniyet içimize öyle bir şırınga edilmiş ki, kardeş sayılan bu ülke halkları, kendilerine layık gördükleri hakları, Kürt kardeşlerine görmüyorlar.

Sadece ulusal çizgide olanların bu şekilde düşündüklerini sanmayın. İslamcı diye tanımlanan bazı kesimler dahi, milli hislerine mağlup olup ulusalcılarla paralel bir çizgiye gelmiş durumdadırlar. Bu durum yaman bir çelişki olarak karşımızda durmaktadır.

Gelinen şu son süreç, Kürtler açısından tarihi bir dönem olarak tanımlanmaktadır. Çünkü Kürtlerin yaşadığı mezkûr coğrafyalarda önemli gelişmeler yaşanmaktadır.

Fakat ümmete sirayet eden ulusalcılığın Kürtlere enjekte olmamasının imkânı yoktur. “Netewî” gibi bir sözcükle Kürtlere şırınga edilen ulusalcılık, geçmişlerine tezat bir görüntü arz etmektedir.

Geçmişlerinde ümmet içerisinde bir denge unsuru olmayı başaran Kürtler, son zamanlarda netewî olmak için ciddi adımlar atmaktadırlar. İslami düşüncede esaslı bir kırılma sağlamak adına, ABD ve israil, bu adımlara ciddi destek sağlamaktadırlar.

Kürtler açısından bahsettiğimiz destek, genellikle şu şekilde yol almaktadır. Ulusalcı Kürtler, bulundukları ülke yönetimlerini ABD’nin istediği istikamete sevk etmek için bir koz olarak kullanılmaktadırlar. ABD ve israil, söz konusu ülkelerle, silahlı veya silahsız bir çatışma hali yaşadığında, hemen o ülkedeki ulusalcı Kürtler emperyal hizmete amade hale gelmektedirler.

En son İran-israil savaşının hemen başında, PJAK’ın ileri atılıp, ABD ve israil lehine inisiyatif alabileceğini deklare etmesi bu açıdan hayli ilginçtir. Çevre ülkelerde de durum bundan farklı değildir. Sürekli bir aparat olma hali, Kürtler açısından bir handikaptır.

Kürtlere İslami ve insani haklarını vermemekte ısrar etmeleri ise mezkûr ülkelerin önemli bir handikabıdır.

Görüldüğü üzere mevcut durum hem Kürtlerin hem de Kürtlerin yaşam sürdüğü ülkelerin hayrına değildir. Karşılıklı bir zarar söz konusudur. Ezcümle Kürt meselesinin çözümü, ümmetin yararınadır.

Fakat yukarıda da belirtildiği üzere ulusalcı zihniyet, diğer halklara tanınan hakların Kürtlere verilmesini engellemektedir. Ümmet esaslı olarak düşündüğümüzde, kardeşin kardeşe vermesi gereken haklardan, Kürtlerin istifade ettirilmediğini ehli insaf ikrar edecektir.

O zaman çok çok uçuk ve günümüz şartlarında uygulanması muhal bir fikir ortaya atalım. Madem bu ülkeler, Kürtlere kendilerine tanıdıkları hakları reva görmüyorlar o zaman Kürtleri bölen sınırları kaldırarak birleşme yolunu denesinler.

Bu, Türkiye ve İran gibi iki önemli ülkeyi ve Irak ile Suriye'yi de içeren bölgede, Kürtleri merkeze alan bir ümmet modelinin doğuşu anlamına gelecektir.

Uçuk mu? Evet hem de çok uçuk bir fikir.

Ama kim bilir, belki de Kürtler ümmetin ittihadını sağlayacaklardır.