Zulüm güçlü olduğu için değil, karşısında duran kalmadığı için bu kadar cesurlaşmıştır. Adalet sustuğunda, bombalar konuşur ve insanlık enkazın altında kalır. Tarih, zalimlerden çok susanların utancını yazacaktır…

Bu soru artık bir temenni değil, bir itirazdır. Hatta daha açık söyleyeyim: Bu soru, insanlığın vicdanına yöneltilmiş son uyarıdır. Çünkü Ortadoğu’da, Afrika’da ve İslam coğrafyasının tamamında yaşananlar gösteriyor ki; zalimler artık gizlenmiyor, mazlumlar ise yalnız bırakılıyor.

Gazze’de israil bombaları yağarken, ABD diplomatik şemsiyesini açıyor. “Güvenlik hakkı” denilerek çocukların cesetleri meşrulaştırılıyor. Aynı ABD, başka bir ülkede bir çatışma çıktığında uluslararası hukuku hatırlıyor; ama konu işgalci israil olunca hukuk buharlaşıyor. Bu artık bir çifte standart değil, kurumsallaşmış bir ahlaksızlıktır.

Sadece Filistin mi? Hayır. Bugün Suriye, yıllardır bitmeyen bir yıkımın enkazı altında. Ülke fiilen parçalanmış, milyonlarca insan yerinden edilmiş, şehirler harabeye dönmüş durumda. Kim kazandı? Ne Suriye halkı ne bölge ne de insanlık. Ama büyük güçler kazandı; üsler kazandı, nüfuz alanları kazandı. Suriye, küresel hesaplaşmaların laboratuvarına çevrildi. Herkes sahada, ama Suriye halkı masada yok.

Sudan’a bakalım. Kameraların dönmediği, manşet olmayan ama kanın sessizce aktığı bir başka coğrafya. Kardeşin kardeşi vurduğu, şehirlerin açlıkla teslim alındığı bir iç savaş. Orada ne demokrasi nutukları var ne de insan hakları çağrıları. Çünkü renkleri beyaz değil… O yüzden Sudanlı çocukların ölümü, “küresel acil durum” sayılmıyor.

İşte dünyanın insanlığı burada bitiyor

ABD’nin himayesinde işgalci israil pervasızlaşıyor, Suriye’de vekalet savaşları normalleşiyor, Sudan’da ölüm sıradanlaşıyor. Ve bütün bunlar olurken İslam ümmeti ne yapıyor? Büyük çoğunlukla izliyor. Kınama metinleri okunuyor, zirveler yapılıyor, fotoğraflar çekiliyor. Sonra herkes ülkesine dönüyor ve hayat kaldığı yerden devam ediyor. Bu bir acizlik değil; bu, irade eksikliğidir.

Ümmet bilinci yerini devlet hesaplarına, korkulara ve sessiz anlaşmalara bırakmış durumda. “Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” anlayışı, bugün Gazze’de, Halep’te, Hartum’da dolaşıyor. Oysa bu yılanın bir gün kime dokunacağı belli olmaz.

Batı dünyası ise artık rol yapma zahmetine bile girmiyor. İnsan hakları, demokrasi ve hukuk; sadece işine geldiğinde kullanılan süslü kelimelere dönüşmüş durumda. Aynı dünya, Ukrayna için ayağa kalkarken; Filistin, Suriye ve Sudan için susabiliyor. Demek ki sorun ilke değil, kimlik meselesi.

Bugün sorulması gereken soru şudur:

Eğer bu kadar açık zulme karşı hala güçlü ve ortak bir duruş yoksa, yarın hangi adaletten söz edeceğiz?

ABD ve israilin haddini bildirecek kimse yok mu?

Belki de daha acı soru şudur:

Haddini bildirmesi gerekenler, neden susmayı tercih ediyor?

Çünkü tarih şunu defalarca gösterdi: Zulüm sadece zalimleri değil, sessiz kalanları da yazar. Ve bu defter, kapandığında kimse “haberimiz yoktu” diyemez. Gazze’ye selam, direnişe devam!