Bence devam ediyor. Ama daha çok İslam ile Batı medeniyeti arasında. Çünkü diğer medeniyetler, dünyayı idare etme gibi evrensel bir hamle içerisinde görünmüyorlar. Örneğin Hint veya Japon medeniyetleri, kendi çaplarının dışına taşacak bir birikim göstermiyorlar.

Bilindiği üzere; medeniyetler çatışması tezini, Samuel Huntington ortaya atmıştır. Buna karşın, Türkiye ve İspanya ortak girişimi ile medeniyetler ittifakı da başlatılmıştı. Ancak daha çok Fethullahçı zevatın gündem edindiği bu ittifak, Batı medeniyetinin hakimiyetini esas alacak tarza evrildi.

Özetle; bu günkü medeniyetler ittifakı veya buluşması denilen tez, Batı medeniyetinin galip gelerek, diğer medeniyetlere hakimiyet kurması ile neticelenmeye yüz tutmuş durumdadır.

Medeniyet kavramı, kültürün bir üst yapısıdır. Kültürlerin belirli bir potada buluşmaları, birbirini yok etmeyerek birlikte yaşamaları ve aynı hedefte birleşmeleri neticesinde ortaya çıkar.

Örneğin; Batı medeniyetini oluşturan Yunan felsefesi ile Roma idaresi; İngiliz, Fransız, Alman ve diğer Avrupai kültürleri bir havzada biriktirebilmiştir.

Bu anlamda İslam medeniyeti; Arap, Fars, Türk, Kürt gibi milletleri bir arada tutabilmiş ve sorunlarına rağmen ortak bir hedefe yönlendirebilmiştir. Yoksa Arap ile Fars kültürü ayrılıklar gösterir. Ya da Türkler ile Kürtlerin gelenek ve görenekleri farklı farklıdır. Ama İslam üst şemsiyesi, bu milletleri aynı potada buluşturup, İslam medeniyeti diye bir üst kurum geliştirebilmiştir.

İslam medeniyetinin prototipini, Hz. Peygamber küçük ölçekte oluşturmuştur. Nitekim Arabi olan bir Peygamberin etrafında, Habeşli köleler ile Kureyş aristokrasisi aynı hedefte bir araya gelebilmişlerdir.

Örneğin; Hint medeniyetine göre Şadırları (Parya veya işçi kesimi), Tanrı ayaklarından yaratmaya başlamış. Ama Brahmanların yaratılışı ağızlarından olmuş. Bir şadır itmek maksadı ile bir brahmana el uzatırsa eli, ayak uzatırsa ayağı kesilirdi. Ama İslam medeniyetindeki Bilal, siyahi ayakları ile Kâbe’nin tepesine çıkıp, ezan okuma şerefine nail olmuştur.

Yine Peygamberin belirlediği inancın halkaları içerisinde, Farslı Selman ile Kürt Caban’ı görebilmekteyiz.

Bu şekilde Medine şehir devletinde oluşturulan örnek toplumun sınırları, halifeler döneminde olabildiğince gelişmiştir.

Dediğim gibi prototipi “Asr-ı Saadet” döneminde görülen bu ufak çaplı medeniyet çekirdeğinden neşet eden ağaç, hızla büyüdü. Öyle ki Arap, Türk, Kürt ve Fars gibi birçok milleti şemsiyesi altında, bir medeniyet potasında buluşturdu. Bu başarıyı gösterirken milletlerin müspet kültürlerini de yok etmedi.

Günümüzde bahsettiğimiz İslam medeniyeti, manen değil ama maddeten yenilmiş durumdadır. Çünkü Batı medeniyetini oluşturan milletler, teknolojik olarak Müslüman ülkelerden fersah fersah ileridedirler.

Batı medeniyeti, sahip olduğu teknolojik üstünlükleri kullanarak, özellikle Müslüman halkların yaşadığı coğrafyalarda, Batı kültürünü ve yaşam tarzını dayatma ve empoze etme hedefine yönelik önemli bir mesafe katetmiştir.

Ama her ne hikmetse; Batı medeniyeti kendisine rakip olarak, Hint veya Japon medeniyetini değil, İslam medeniyetini görmektedir.

Hani İslam medeniyeti mağlup olmuştu.

Teknolojik olarak Batılı devletler ile İslam ülkeleri arasında bariz bir fark olduğu muhakkak. Yaşam standartları açısından da Batı’nın açık ara önde olduğunu görmekteyiz.

Bütün bunlara rağmen Batı medeniyeti, düşmanlık oklarını İslam medeniyetine yönlendirmiş durumdadır.

Neden?

Çünkü; her ne kadar maddeten yenilmiş olsa bile, manevi olarak ayakta duran ve bir gün Kur’anî hakikatler ile Peygamberi bir metotla tekrar doğrulma potansiyeline sahip olan İslam medeniyetinin ihyası halinde, hiçbir medeniyetin ayakta kalamayacağının bilincindedirler de o yüzden.