• DOLAR 34.547
  • EURO 36.015
  • ALTIN 3005.461
  • ...

Sorunlarımızın teşhisi tedavinin tespiti açısından çok önemlidir. Onun için bu gün Filistin, israil veya Ortadoğu diye önümüze sürülen sorunun herkesçe malum esas sebebi ile çözüm yolunu zikretmeye çalışacağım.

            Esas sorunumuzu şöyle tespit etmemiz gerekir. Biz Müslümanların israil diye bir sorunu yoktur. Muhatabımız israil değil ABD’dir. İsrail denilen terörist grup, ABD’nin gayrinizami savaş aparatıdır.

            Anlaşılacağı üzere; israil’i karşısına alacak olanın hasmı dolaysız olarak ABD, dolaylı olarak İngiltere, Fransa ve Almanya ve dahi bütün Batı dünyası olacaktır. Onun için israil zor bir düşmandır. Çünkü onun yanında ABD diye küresel bir güç vardır.

            Bu gün halkları Müslüman olan devletler israil ve ABD gibi güçlere karşı savaşamazlar. Çünkü bu devletler İslam’dan, dolayasıyla maneviyattan fersah fersah uzaktadırlar. Allah’ın yardımı olmadan israil ve ABD mağlup edilemeyeceğine göre öyle Türkiye, Mısır, Suudi Arabistan haydi bir şeyler yapsın deyişlerimiz boşunadır.

            İsrail ve ABD’ye karşı ancak ve ancak Allah’a güvenenler savaşabilir ve dolayısıyla yine bunu yapacak olan yine HAMAS’tır. Ya da HAMAS gibi nice az topluluklardır ki onlar Kur’anî deyimle nice kalabalık ve güçlü olan devletleri yenmiş ve yeneceklerdir.  

Halkları Müslüman olan ülkelerin çaresizlikleri güçsüzlüklerinden kaynaklanmıyor. Aksine ellerinde bulundurdukları enerji kaynakları açısından güçlü sayılabilirler. Belki silah kaynağı açısından daha zayıftırlar ama yeraltı ve yerüstü kaynakları açısından birçok devletten daha avantajlıdırlar.

            Çaresizliğimizin kaynağını ittifaksızlık diye belirleyebiliriz. Halkları Müslüman olan devletlerin başında bulunan liderlerin çoğu Batı tarafından atanmış olduklarından, efendilerine karşı gelememektedirler. Sisi’nin Mısır’ın başına getirilişi, zaman açısından en yakın örnek olması nedeniyle konumuz açısından güzel bir örnektir.

            Daha önceki yazılarımızda da belirttik. Allah bu bölgeyi İbrahim oğullarına vermişti. İlk etapta İbrahim’in oğullarından İshak soyu bölgeye varis oldu. Ama İsrail oğullarının Peygamberlerine muhalefet, davalarına ihanet etmeleri ve onları katletmelerinden dolayı bu veraset sona erdi.

            Kudüs, bu nedenle İbrahim’in İshak soyundan alınıp, İsmail oğullarına, dolayısıyla Hz. Muhammed (sav) ve Müslümanlara verildi. Fakat zamanla Müslümanların birlik beraberlikleri bozuldu, mezhepsel ihtilaflar düzeni alt üst etti ve Kudüs onların elinden çıkıp, Haçlılara geçti.

            Seksen sekiz yıllık bir işgal dönemi geçiren Kudüs’ü kurtarmanın yolu Müslümanların birlik ve beraberliğini sağlamaktaydı. Bunun farkında olan Selahattin, yapacağı kurtarma savaşından önce bahsettiğimiz ittihadı sağlama çabasına girdi. Müslümanlar arasındaki birlik sağlandıktan sonra Hittin zaferi geldi ve Kudüs nöbeti tekrar Müslümanlara verildi.

            1187’de yapılan Hittin savaşından sonra bazı ara dönemler hariç, 1917’ye kadar Kudüs Müslümanların elinde kaldı. Bu dönemde de ulusalcılık belası ümmeti paramparça etmişti. Böylece İngilizlerin eline geçen Kudüs, bir daha gün yüzü görmedi. Çünkü İngilizler buraları israil teröristlerine teslim edip çekildi. Nöbeti devralan bu işgalci güçler, hâlihazırda Müslümanların parçalanmışlığından istifade ile zulümlerine devam ediyorlar.

            Hâsılı kelam şunu iyice bellememiz gerekiyor ki esas hasmımız israil değil ABD’dir ve burayı kurtarmak istiyorsak İslam’ın emri gereği yekvücut olmamız elzemdir.