• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

 

Körfez ülkeleri başta olmak üzere Ortadoğu’daki Arap rejimlerini avucuna alan siyonist şeytani akıl, maalesef her birini kendisi için birer güvenlik şirketine çevirmiş durumda.

Basın açıklamalarında, toplantılarda ve mitinglerde devamlı duyageldiğimiz “57 İslam ülkesi nerede, neden hiçbir şey yapmıyorlar?” şeklindeki sorunun haksızca bir içerik taşıdığını ve birkaç ülkenin mevcut şartlarda bir şeyler yaptıkları görülüyor.

Mesela Yemen, Irak, İran ve Lübnan bu konuda ellerinden geleni yapmaya çalıştıkları halde her nedense çabaları görülmüyor.

Hele özellikle siyonistlerle direkt ya da dolaylı olarak işbirliğini sürdüren ülkelerin bir propaganda çalışması bağlamında “Hiç kimse bir şey yapmıyor!” algısını akıllara nakşetmeleri aslında o kadar da masum bir söylem değil.

Kimse bir şey yapmıyor algısını güçlü bir PR çalışmasıyla akıllara nakşedenler aslında hiçbir şey yapmaya niyeti olmayan ülkeler.

Öyle ki bunlar kendi cürümlerine herkesi ortak etmek istiyor.                           

Siyonist terör şebekesiyle ‘İbrahim Anlaşmaları’ çerçevesini hala diri tutmaya çalışan BAE, Suudi Arabistan ve Ürdün gibi ülkeler, direniş ekseninin önüne taş koymaya devam ediyor. Buna karşılık Direniş Ekseni stratejik hamlelerle siyonist terör şebekesine karşı uzun sürecek bir ‘Yıpratma Savaşı’yla bu habis ur’un sonunu getirmeye çalışıyor.

Siyonist terör rejimi, çevre ülkeleri birer güvenlik şirketine dönüştürdü dememiz boşuna değil elbet.

Ürdün krallığı, siyonist rejimin uçaklarına İran ve Irak’taki hedeflere saldırı konusunda hava sahasına açarken, İran’ın İşgal rejimine füze atarken bu füzeleri havada avlamaya çalışmış ve bu durumu tüm dünyaya büyük bir aşkla ilan etmişti.

Ürdün’ün İslam Ümmetine ihaneti bununla sınırlı değil elbet.

Yüzde 65’ini Filistinlilerin oluşturduğu Ürdün’de eski milletvekillerinden birisi tutuklanıyor.

Suçu Batı Şeria’daki HAMAS üyelerine silah satmakmış.

Ürdün yönetimi, başkent Amman’daki ABD ve siyonist rejim elçiliklerinin etrafında kuş uçurtmazken Filistin direnişini destekleyen hiç kimseye de göz açtırmıyor.

Siyonist rejimin bölgedeki en büyük destekçisi olarak anılan BAE’nin tutumu Ürdün’ün hizmetkarlığını geride bırakmış durumda.

Direniş ekseninin başta serbest ticaret bölgesi Dubai olmak üzere tüm BAE’deki faaliyetleri istihbaratın radarında iken, Yahudilerin en rahat takıldıkları (Türkiye ile birlikte) ikinci ülke oldu.

BAE’de bir süre önce kaybolan bir hahamın (aynı zamanda işgal rejiminde katliamlara imza atan bir teröristin) cesedi bulunuyor.

BAE yönetimi siyonist katillere tatil imkanını kısıtlayacağına, bu cinayetten sorumlu tuttuğu üç Müslümanı derhal tutuklayarak herkese gözdağı veriyor.

Yani ‘siyonist rejimle olan çıkar ilişkilerim ülkenin yerli halkından ve İslami değerlerden daha önemlidir’ demek istiyor.

Suudi’deki durum daha vahim.

Bir tarafta veliaht prensin ‘modernleşme’ hedefiyle gerçekleştirdiği çılgınlıklar ve seviyesiz kutlamalara meze ettiği İslami sembollerle Müslüman halkı duyarsızlaştırıp İslami endişelerden uzaklaştırması…

Diğer yandan Gazze’deki soykırıma rağmen siyonist rejimle İbrahim Anlaşmalarını iptal etmemesi sadece rafa kaldırması, bunun yanında Gazze’nin umurunda olmadığını söyleyip, Mekke’de dahi Filistin bayrağı açanların veya sesli olarak kalabalık şekilde dua edenlerin gözaltına alınması aslında bu yönetimin siyonist rejim için bir güvenlik aparatına dönüştüğünü gösteriyor.

Tabii sadece bahsi geçen üç ülke değil, siyonist rejimle diplomatik ve ticari ilişkilerini kesmeyen çevredeki tüm ülkeler aslında bir şekilde bu katil rejimle ilişkilerini normalleştirecekleri uygun zemini bekliyorlar.

Bu zemini yakalayana kadar da ona karşı yapılacak her türlü ölümcül saldırıyı önlemeyi bir görev biliyorlar.

Oysa direniş ekseninin dört bir yandan yaptığı saldırılara dolaylı da olsa katılıp destek verselerdi, Ortadoğu’da herkes için büyük bir tehdit olan siyonist işgal rejiminin sonunu getirebilirlerdi.