Son yüz yıldır en çok dile getirilen kelimelerden biri oldu Barış!!

İnsanların kelime kavanozunda en sık dile getirip hasretini çektiği olguya dönüştü bu sözcük.

Latin Amerika ve diğer ezilmiş, sömürülen bölgelerde de bu kelime kutsallaştırılmış olsa da İslam Coğrafyası söz konusu olunca barış kelimesi daha bi efsunla daha bi özlemle dile getiriliyor.

Wikipedia’daki anlatımıyla barış kelimesinin tarifi; “genel anlamda düşmanlığın olmaması, kötülükten, kavgalardan, savaşlardan kurtuluş, uyum, birlik, bütünlük, sükûnet, sessizlik, huzur içinde yaşamak” olarak anlatılır.

Bu tanımdan yola çıkarak sormak gerekir nedir bu Barış?

Kime hizmet ediyor bu kelime, kimin için kullanılıyor?

Yoksa Barış kelimesi de savaştaki bir silah gibi mi kullanılıyor?

Emperyalist ABD ile Batılı ortakları ve onların Ortadoğu’daki karakolu Siyonist İşgal Rejimi’nin nalıncı keseri gibi Barış kelimesini daima kendi menfaatleri doğrultusunda kullanmalarından anlaşılıyor ki hedefleri gerçek bir barış değil.

Yani Barış sözcüğü tek taraflı olarak dile getiriliyor.

ABD’nin Savunma Bakanlığı’nı Savaş Bakanlığı olarak değiştirmesi ve sahadaki realite gösterdi ki niyetleri hiçbir zaman Dünyada barış, sulh sükunet olmadı.

Bu kelimeyi Siyonistlerden taraf duyan oldu mu?

İşgal Rejiminde yaşayan Yahudi halkın ‘Barış hemen şimdi!’ gibisinden sloganlarla sokaklara indiğini gören var mı?

Ya da katiller sürüsünün 2 yıl boyunca Gazze’de işlediği vahşet ve soykırıma karşı Yahudilerin ‘Neden barış olmuyor?’ diye ortalığı ateşe verdiklerini gören?

Cevap kocaman bir hayır olacaktır elbet. Tel Aviv’de aylarca süren protestolara katılanların istekleri; esirler, katil Netanyahu’nun diktatörlüğü ve yolsuzluğu gibi itirazlar hakkında olmuştu. Yani kimse ‘barış olsun, kardeşçe insanca hep bir arada yaşayalım’ gibi bir talepte bulunmadı.

Böyle olsaydı işgallerini sona erdirmiş olsalardı şu ayet-i kerime uygulanırdı:

“Bundan böyle sizden uzak durur, sizinle savaşmayıp barış teklif ederlerse, bu takdirde Allah size, onların aleyhinde bir yol tutmanıza müsaade etmez.” Nisa Suresi- 90

Ancak görünen o ki bu güruh Barış kelimesini ince bir ustalıkla dünya halklarına pazarlamayı başarmış ve her yerde sihirli bir kelimeymiş gibi kullanılır olmuş.

Bir akademisyen bir siyasetçi, bir yazar, bir sanatçı...hiç kimse bu kelimeyi kullanmadan yorum yapamaz hale gelmiş.

Adeta içi sırlarla dolu efsunlu bir kelime oluvermiş.

Bu kelimenin aksine bir ifade kullanan herkes sanki kabahat işlemiş gibi dışlanır olmuş.

Oysa Siyonist işgal rejimi, Lübnan Hizbullah’ı ile Kasım 2024’te imzaladığı ateşkes anlaşmasına rağmen 1465 kez bunu ihlal edip bombalamalar ve suikastlar düzenlemiş. Lübnan'ın ve Hizbullah'ın ilan edilen ateşkese fiilen ve sıkı şekilde bağlı kaldıkları teyit edilmişse de, İşgalciler ateşkesi kara, deniz ve hava yoluyla ihlal etmeye devam etmiş; çağrılara rağmen bu uygulamalara son vermemiş.

Aynı şekilde Ekim ayının başında Gazze konusunda ateşkesi onlarca devletin garantörlüğünde kabul eden İşgalci Yahudiler, her fırsatta Gazze’yi bombalamaya ve suikastlar düzenlemelerine rağmen Batı Dünyası desteğini belirtiyor.

Yani kısacası Barışı başkalarına dayatıp kendileri dilediklerini yapmakta.

Mazlumlar barış türküleri söylerken onlar bomba seslerini akord ediyor.

Ümmetin dağınıklığı ve dünyanın geri kalanının Batı Dünyası karşısındaki güçsüzlüğü olmasa her akıl sahibi biliyor ki Siyonistlere ve destekçilerine verilecek cevap:

“Eğer size karşı savaşmaktan uzak durmaz, barış teklifinde bulunmaz ve ellerini üzerinizden çekmezlerse, onları bulduğunuz yerde yakalayıp öldürün. İşte bu gibiler aleyhinde size apaçık bir savaş izni vermişizdir.” Nisa Suresi-91 ayet-i kerimesi olacaktı.