Suriye’de SDG ila Şara yönetimi arasındaki gerilim artarak sürerken ilginç bir şekilde yeni bir gerilim noktası ortaya çıktı.
Önceki gün Suriye’nin Palmera bölgesinde Suriye’nin İç Güvenlik Birimlerine bağlı bir asker tarafından, ABD ile birlikte devriye atan Suriye güçlerine karşı bir saldırı gerçekleştirilmiş ve sonuçta saldırganla birlikte 2 ABD askeri bir sivil mütercim ile iki Suriye askeri hayatını kaybetmişti.
ABD Başkanı Trump Amerikalıların öldüğü olayı “Suriye'nin çok tehlikeli bir bölgesinde ABD'ye ve Suriye'ye karşı bir IŞİD saldırısı” olarak nitelendirdi ve “çok ciddi misilleme” sözü verdi.
Sözüm ona DAEŞ’in saldırıları bununla da kalmadı hemen ertesi gün İdlib’te devriye görevi yapan Suriye güçlerine saldırı yapılıyor ve 4 asker katlediliyor.
DAEŞ’in birdenbire ortaya çıkmasının birçok etkisi olacaktır elbet.
Mesela Irak seçimleri ve iç dengeler arasında kurulamayan hükümet ile Haşdi Şabi’nin konumu.
Irak’ta yükselen tansiyon özellikle Sünni Bölge olarak addedilen kısımda kendini gösterecektir.
Ancak bundan da önemlisi Suriye’deki SDG konusudur şüphesiz.
Şam yönetimi ile SDG arasında 10 Mart’tan bu yana süren çekişme kaosa doğru giderken denkleme birden DAEŞ realitesi dahil oldu.
Türkiye’nin Bahçeli eliyle başlattığı ‘Terörsüz Türkiye ve Terörsüz Bölge!’ projesi Suriye duvarına toslayıp durdukça Şam üzerinde baskısını artıran açıklamalar yapılmakta.
Bu açıklamalara en çok başvuran Dışişleri Bakanlığı. Açıklamalarda gidişatın silahlı müdahaleyi zorunlu kılmaya doğru gittiği uyarısı var sürekli.
Türkiye bu açıklama ve çağrılarla SDG’nin silahsızlandırılması konusunda kararlılık pozları verse de ABD ve Siyonist Rejimin SDG’yi kolladığı gerçeğiyle taleplerinde frene basmak zorunda kalıyor.
Türkiye iç politikasına göre SDG meselesi 2026 öncesi Şam yönetimi eliyle hallolması gereken bir sorun.
CENTKOM’un direkt müdahalesiyle Mazlum Abdi’nin Şam’a götürülüp Şara ile meşhur anlaşma imzalattırıldığı 10 Mart’tan bugüne fazla yol alınmadığı görülüyor.
8 Maddelik bu anlaşmaya göre 2025’in sonuna kadar askeri entegrasyon için SDG’ye süre tanınmıştı.
Gelinen noktada bu anlaşmanın uygulanmadığı gözleniyor.
8 Aralık 2024’te yaşanan büyük değişimin hemen akabinde Suriye’deki işgalini artıran Siyonist Yahudiler, Suriye denklemine dahil olarak buradaki dengeleri alt üst edecek adımlar attı.
Siyonist Rejimin Hebron Dağı’nı(Cebel-i Şeyh) işgal etmesi, Kuneytra bölgesindeki konuşlanması ve devriyeleri işgalin dozunu iyice arttırırken, Suveyda ve SDG ile ilgili niyeti de ileriye dönük korkunç senaryoların ilanı oldu.
Suveyda üzerinden SDG bölgesine uzanacak ‘Davut Koridoru’nu inşa etme niyetini gizleme gereği duymayan siyonistlerin sözde Savunma Bakanı terörist Katz yaptığı açıklamada; Suriye’nin güneyinin silahsızlandırılmasını ve Suriye yönetiminin buradan el çekmesi gerektiğini rahatlıkla söyleyebiliyor.
Şimdi SDG-Şam anlaşmasının yürürlülük tarihinin arifesinde silahlar yağlanmış eller tetikte iken birden DAEŞ saldırıları başlıyor.
Türkiye Silahlı Kuvvetleri bir yandan Suriye özel kuvvetleri ile Arap aşiretler diğer yandan SDG’nin kontrol ettiği bölgeler konusunda silahlı çatışmaya hazırlanırken DAEŞ’in üst üste saldırılar başlatması ABD-Siyonist Rejim ikilisi için SDG’yi kollamak açısından bulunmaz fırsatlar doğurmakta.
Bu saldırıların hangi nedenle yapıldığı (bazı istihbarat örgütlerinin hedefleri doğrultusunda olduğu iddiaları da dahil olmak üzere) tartışma konusu olsa da SDG yönüyle kurtarıcı olduğu açıktır.
Nitekim SDG’nin kontrolündeki HOL Kampı konusunda esnek tavırlar alarak bazı mahkûmları salıverme karşılığında anlaşma yapmaya çalıştığı iddiası da unutulmamalı.