Geçen hafta kendisine eşlik ettiğimiz HÜDA PAR Genel Başkanı Sayın Zekeriya Yapıcıoğlu Mardin'de bir dizi ziyarette bulundu. Bu ziyaretlerde birçok sorunu dinledi. Hem bölgesel hem de ülke geneli sorunlar dile getirildi. Bu sorunlar içerisinde Genel Başkanın, 'Evlilik yaşının çok yükselmesi ve çocuk doğurganlığının azlığıyla ilgili' gelişen tehlikeyle alakalı bazı tespitleri vardı. Son zamanlarda hükümetin evleneceklere bir dizi desteğinin temel noktasının bu tehlike olduğunu ve bu konuda çok geciktiğini dile getirdi…

Kendisi bunları anlatırken yakın zamanda Avrupa'dan gelen bir dostumun anlattıkları aklıma geldi. Bu dostumun anlatımıyla; Avrupa'da en büyük sorunun, nüfusun yaşlandığını ve çalışacak nüfusun olmadığını anlatmasıydı...

Yıllardır topluma empoze ettikleri 'yoz ilişkiler' sonucu evlilik sayısının çok düşük seviyeye gelmesi bu sorunu doğurmuştur. Zira evlilik sayısı azalan toplumlarda doğal olarak çocuk sayısı da düşer. Ve nüfus gittikçe yaşlanır. Evlenme oranının düşmesi ve çocuk yapma endişesi toplumu yaşlı bir nüfusa doğru götürmektedir. 20-30 yıl içerisinde bu sorun içinden çıkılmaz bir hal alıyor. Ve bugün Avrupa'nın en büyük sorunu olan 'nüfus yaşlanması' bizim ülkede de baş göstermiş ve birçok soruna kapı aralamaktadır. Sadece ekonomik açıdan meseleye baktığımızda bile evliliğin ne kadar önemli bir yer tuttuğunu anlayabiliriz.

Örneğin; nüfus yaşlandığında çalışacak genç personel olmaz.

Çalışacak genç personel olmayınca iş gücü olmaz.

İş gücü olmayınca da ekonomide ilerleme olmaz.

Bu duruma gelen bir devlet, bunu telafi etmek için diğer devletlerden genç işçi almak zorunda kalır. Ve uzun sürede öyle bir noktaya gelir ki kendi milletinin hem ekonomik yapısını hem de sosyolojik dengesini bozar.

Evet, bugün Avrupa'nın yaşadığı 'yaşlı nüfusla' ilgili en büyük sorun bizde de baş göstermiş. Bunun içindir ki buna sebebiyet veren evlilik sayısındaki düşüş ve çocuk yapmama sorunu Türkiye için en öncelikli meselelerden biri haline gelmiş. Son yıllarda genç nesli 'özgürlük' adı altında evlilikten uzaklaştırdılar. Geçim korkusu, ev hali, bir de çocuk masrafı korkusuyla evlilikten kaçan bir nesil türettiler. Evlilik yaşı yirmiden otuz beşe çıkmış. Ve buna bağlı olarak nüfus hızla yaşlanıyor. Şimdi de onun sıkıntılarını telafi etmek için yasalarla yeni düzenlemeler yapılıyor.

Sonuç olarak; yıllardır topluma empoze ettikleri maneviyatsız bir yaşam biçimi ve topluma giydirmek istedikleri kalıbın sonucudur. Mutluluğu 'yoz ilişkilerde' arayan ve maneviyattan yoksun bir neslin evlenme derdi de olamaz. Bunun içindir ki bu kutsal müesseseyi yeniden inşa etmek zorundayız. Bir toplumun selameti için aile müessesini manevi değerlerimizle en iyi şekilde korumalıyız. Zira aileyi önemseyen toplumlar sağlam bir gelecek inşa ederken, evliliği baltalayan toplumlar ise her yönden çökmeye mahkûmdur.