Herkesin dilinde adaletin ikame edilmediğiyle ilgili şikâyetler var. Lakin adalet, insanların en zor imtihanıdır. Ve insanoğlu toplum olarak sürekli bunun arayışındadır. Bir toplumun huzuru için insani değerlerin en yücesi adalettir. Şüphesiz ki toplum olarak insanoğlunun varabileceği en yüksek mertebe, adil bir sistemin işlenmesidir. Bunu işletecek kişiler ise adil insanlardır. Fert olarak da insanoğlunun varabileceği en üstün mertebe, kendi aleyhinde de olsa adil olabilmesidir.

Peki, adalet nasıl sağlanabilir?

Aslında adalet, insanın özüyle alakalıdır. En mükemmel bir yasa ve kanun, adil olmayan birinin elinde en kötü şekilde ve adaletsizce uygulanabilir. Aynı şekilde çok eksik bir yasa, adil bir kişinin elinde en güzel şekilde uygulanabilir.

Demek ki işin aslı insanın yetişmesidir. Fıtrata göre ve adil insanların yetişmesi birinci önceliktir. Adil olmayan ve değerleri olmayan bir kişinin elindeki en adil yasalar ve kanunlar bile hiç bir şey ifade etmez.

Evet, adil olmak bireysel bir tutum olabilir fakat devletin çarklarını çeviren ve yasaları işletenler bireylerdir. Yani yasaların işlenmesi ve devletin adil olması, yönetimdeki yöneticiler aracılığıyla tecelli eder. Örneğin bugün yargılamayı yapan hâkimler ve savcılar bir şekilde kendisine taalluk eden ve bir çıkarı olması halinde hangi yasa ve sistemde çalıştırırsanız çalıştırın oradan adalet çıkmaz.

Adalet terazisinin bozulmasında en büyük etken, kişisel çıkarlardır. Bireyden yöneticilere kadar terazinin dengesini düz tutmak, kendi tarafına çekmemek yüce bir mertebedir. Herhangi bir memlekette en mükemmel yasalar hazırlansa da, yöneticiler vicdanen adil değilse, orada adil bir yönetim olamaz.

Peki, çözüm nedir?

Çözüm insanın özüne dönmesidir. İnsanoğlunu çok iyi bilen Yüce Allah bu konuyla ilgili kendilerini şu şekilde uyarmaktadır: “Kendiniz, anne-babanız ve yakınlarınız aleyhine bile olsa Allah için şahitler olarak adaletten yana tavır koyun” (Nisa 135)

Yüce Rabbimiz adil olmayı bireylere bir görev olarak vermiş. Çünkü bireyler adil olursa sistemin çarkları da adalet yönünde döner. Yok, eğer yönetici olan bireyler adil olmazsa o çarkların adil dönmesini kimse bekleyemez.

Demek ki mesele sadece sistem ve yasa meselesi değil, adil insan meselesidir. Adil bireyler yetiştirmediğiniz müddetçe, adalet her gün daha da zayıflayacaktır. Yani bireyler adil değilse dünyanın en mükemmel sistemini kurarsanız da orada adalet sağlayamazsınız.

Çözüm, insanların özüne dönmesi ve imanla yoğrulmasıdır. İnsan yetiştiren medeniyetimize sahiplik etmesidir. Tarihte sadece Müslümanlara karşı değil, tüm din ve ırk mensuplarına karşı adil bir düzen inşa eden dinimiz İslam’ın yetiştirdiği insan profilidir. Yüce rabbimizin göndermiş olduğu değerlerle devletin mumunu kişisel işleri için kullanmayan devlet adamlarını yeniden yetiştirmedir.

Sonuç olarak; adaleti sağlayan sistemin ve kanunun mükemmelliğiyle beraber, yöneticilerin kalbinde taşıdığı iman ve adalet duygusudur. Bir siyasetçinin, savcının, hâkimin adaletle hüküm vermesini sağlayan şey, sadece yasaların gücü değil, vicdanının terazisidir.