Karşı karşıya kaldığımız sorunlardan biri de maalesef deprem gerçeğidir. Dün merkez üsleri Silivri ve Büyükçekmece olan ve en büyüğü 6.2 şeklindeki bir dizi depremle sarsıldık.

Deprem esnasında ve sonrasında insanlar sokaklara, meydanlara akın etti. Yüzlerdeki korku ve endişe gerçekten büyüktü. Ona bağlı olarak da büyük bir panik de yaşandı tabi. Allah bütün tehlikelerden ve afatlardan muhafaza eylesin.

Uzmanlar gerek deprem esnasında gerekse de hemen sonrasında panikten uzak şekilde hareket etmenin çok önemli olduğunu vurguluyor. Panik, yanlış yapma ihtimalini arttırıyor. Panikle yüksek katlardan atlayanların durumu bunun açık örneği olarak ifade edilebilir.

Özellikle deprem sonrası, yetkililerin durumla ilgili açıklamalarına kadar geniş ve boş alanlarda bulunmak hayati önemdedir. Ancak vatandaşların araçlarla yollarda trafik yoğunluğuna sebebiyet vermeleri gerçekten aksaklıkları katlayacak türden bir durum olsa gerek. Dün yaşanan depremlerden sonra bir anda her yerde trafiğin yoğunlaşması büyük endişe kaynağı oldu. Allah korusun yıkım ve can kayıpları olmuş olsaydı, bu durumda ilgililerin yardım çalışmaları sahiden çok zor ilerleyecekti.

İstanbul’da gerçekleşen depremler, asıl sözü edilen büyük depremi çağrıştırdığından büyük bir endişeye, yüksek bir paniğe sebep oldu. Uzmanlar İstanbul’da büyük bir depremin gerçekleşeceğini, ama bunun ne zaman olacağıyla ilgili bişey bilmediklerini hep ifade ediyorlar. Bir an önce yapı stoğuyla ilgili tedbirlerin alınması gerektiğini belirtiyorlar.

Tabi burada dikkatler yerel ve merkezi idarelere çevriliyor. Yapı stoğunun güçlendirilmesi noktasında ne gibi faaliyetler yürüttükleri hep gündem konusu oluyor. Ancak genel anlamda riskli durumu azaltacak köklü bir çalışma içerisinde oldukları söylenemez.

‘Deprem değil, yapı öldürür’ gerçeğinden yola çıkarak yeniden imar ve inşa faaliyetlerine büyük önem verilmeliydi. Riskli binaların fizibilitesinden başlayarak büyük bir seferberlik ilan edilmelidir. Aksiyon planlaması geciktirilmemelidir. Vatandaş da bu konuda üzerine düşen fedakarlıktan kaçınmamalıdır.

İstanbul’da binaların yüzde 70’i yani 817 bin bina 2000 yılı öncesi yapıldığı için depreme karşı zayıf kabul ediliyor. Bunun hepsini dönüştürmek neredeyse imkânsız. Ancak elden geleni yaptıktan sonra Yüce Rabbimize tevekkül edeceğiz. Başka çaremiz de yok çünkü.

Deprem gerçeğine gözlerimizi kapatarak varacağımız yer belli! Deprem gerçeğiyle yüzleşmekten başka çaremiz yok! Allah muhafaza eylesin!

Bu vesileyle tekrar geçmiş olsun İstanbul, diyorum. Dileğimiz o ki; şimdiye kadar gerçekleşen yüzlerce belki de binlerce irili ufaklı depremler, bahsi edilen o büyük depremin enerjisini boşaltmıştır.

Allah Teala cümlemizi afat ve belalardan muhafaza eylesin!