Değerlerimize vurgu yaparken, kötü alışkanlıkların toplumu hangi noktaya getirdiğini müşahade ederek üzüntü duymamak mümkün değil.

Hangi çağda yaşıyoruz ve hangi düzeydeki eğitim koşullarında eğitiliyoruz? diye düşünmekten, sorgulamaktan, kısacası her şeyi sorgulamaktan kendimizi alamıyoruz.

Fıtratı temiz, masum ve pak çocuklarımızı okullara gönderiyoruz; fakat beklentilerin çok altında, hatta tam tersine bir gençlikle karşı karşıya kaldığımızı görmek bizi şok ediyor.

Akran zorbalığından tutun da öğretmenine karşı müstehzi ve hakaretâmiz davranışlara kadar ne ararsan hepsi var.

Mesleğinde iyi bir mühendis, doktor, fizikçi, bankacı, mülki amir, polis veya asker olmak yetmez; aynı zamanda ahlaklı bir mühendis, doktor, fizikçi, bankacı, mülki amir, polis ve asker olmak gerekir.

Adli emanet bürosu kendisine teslim edilen kişi kumarbaz ve hırsız çıkıyor. Nasıl bir eğitim aldı ki 25 kilogram altın ve 50 kilogram gümüşü alıp İngiltere’ye gidecek kadar zaman bulabiliyor? Demek ki bu kadar güvenlik tedbiri de boşunaymış. Allah bilir, ilgili kişiler ne zaman haberdar oldu “prosedürler gereği” iş ağırdan alındı. Bunları bilmiyorum, ancak vatandaşın başına gelenlerden yola çıkarak tahmin yürütüyorum.

Bazen vatandaş hırsızın yerini bile söylüyor, ama maalesef prosedürler hep hırsızdan yana işliyormuşçasına süreç yavaşlatılıyor adeta. Ta ki çalınan da çalan da ortadan kaybolana kadar. Bunu söylerken genelleme de yapmıyorum; fakat olup bitenler bizi harekete geçirmeli diye düşünüyorum.

İş yerinin kasasını alıp götürecek kadar “gözü kara” olanların bulunduğu yerde ya bir güvenlik açığı vardır ya da hukuki bir eksiklik. Kıracaksınız bu kolları, keseceksiniz bu elleri ki ibret-i âlem olsun.

Ger dız ji malê be, çare tune ye! Hırsız evdense bunun çaresi yoktur! Hırsıza göz yuman, onu kayıran, hatta ortaklaşan kim varsa bulunduğu makamı kaybedecek endişesini taşımalıdır.

Koca şehirlerin ortasında kapılar açılıyor; kasalar, altınlar, mücevherler çalınıyor ama yanı başındaki komşu görse bile oralı olmuyor. Çünkü komşuluk ilişkileri bitti; kimse bitişikteki, alt kattaki komşusunu tanımıyor. Komşunun evinin önüne kamyon getirilip bütün evi boşaltsalar, yan komşu “Hayrola, nereye taşınıyorsunuz? Buraya kim geldi?” diye sormuyor. Bu kadar kopuk yaşamanın bedeli de ağır oluyor.

Kızıltepe’deki cinayetin sebebi de hırsızlıkmış. Cani komşu, bir miktar para ve altın için komşu çifti ve 5 yaşındaki çocuklarını katletmiş. Bu barbar nesil ne zaman peyda oldu? Bu kadar okul, cami, tebliğ çalışması ne işe yaradı, yeniden düşünmek gerekiyor.

Önce adam gibi yetiştireceksin; sonra fire verip de toplumu derinden sarsan cinayetlere, hırsızlıklara, gasplara fırsat vermeyecek; “kollarını” ve “kanatlarını” kıracaksın. Onlara göz yumanları da hiçbir yerde barındırmayacaksın. Bak o zaman herkes haddini, sınırını bilecek; milletin malına mülküne, canına saygı göstermek zorunda kalacak.

Toplumsal çürümenin göstergeleri olan hırsızlık ve zorbalıkların önüne her türlü geçmek lazım. Sessizlik, işi daha kötü bir evreye taşıyacaktır. Allah korusun.