Toplumsal huzurumuza kastediyorlar. Cinayetler, kavgalar, kargaşalar insanın kanını donduracak cinsten.
Aile katliamları, iş yeri yangınları, trafik magandalarının estirdiği terör… Bütün bu artan olumsuzlukları tetikleyen sebepler vardır.
Sebepleri ortaya koyup onlarla ilgili işlem yapmak çok önemlidir. Örneğin bir toplumun olmazsa olmazı iffettir, hayadır. Eflâtun’un dediği gibi: “İffet, nefse aittir. İffetli olmak, itidalli olmak, duyusal hazlardan uzak kalmakla mümkün olabilecektir.”
İffetli olmayanların itidalli olmaları mümkün değildir. Dolayısıyla bu iffetsizliğin topluma huzursuz bir ortam dayatması kaçınılmazdır.
Son zamanlardaki kaç tane cinayetin çarpık ilişkiler ve tevessül edilen günahlar sebebiyle meydana geldiği açıktır.
Gece gündüz iffetsizliğe davet eden televizyon kanallarının açtığı yaraları kim inkâr edebilir? Milyonların önünde namusları tartışılan insanların ve bunlar üzerinden törpülenen değerlerin, ayak altına alınan hassasiyetlerin sonunun cinnet ve cinayet olacağı açık değil mi?
Tabii bu hâle gelmemizin sebebi sadece bunlar değil; masum ve iyi diye pazarlanan birçok olumsuzluğun da toplumu hırpaladığı ve sersemleştirdiği dikkatlerden kaçmıyor. Kadın ve aile üzerinden sözüm ona ileri sürülen kimi hakların, aileleri parçaladığı ve toplumu içinden çıkılmaz bir darboğaza sürüklediği hâlâ kabul edilmiyor.
Geçenlerde bir arkadaşım mesaj attı; iddiaya göre 120 bin nüfuslu bir ilçemizde şu an uzaklaştırma alan kişi sayısı 1800 imiş. Bunu diğer aile bireyleri ve yakın akrabalarla birlikte değerlendirdiğiniz zaman, o ilçenin huzuruna olumsuz etkisini tahmin etmek zor olmasa gerek.
Kadınları TIR’ların şoför koltuğuna geçirerek bu işi çözmemiz mümkün değil. Kadını çalışmaya zorlayarak da bu işin üstesinden gelemeyiz. Hem nüfus hızının düşüşünden şikâyet edeceğiz hem de ısrarla kadını anne olmasının dışındaki bütün görevlere, işlere, çalışmalara teşvik edeceğiz; hatta toplum algısında, bundan geri kalmasının yanlış olduğu kanaatini güçlendirecek adımlar atmaktan geri durmayacağız. Gerçekten olacak şey değil.
Ecnebinin bize dayattığı hayat sistemlerini muhkemleştirerek iç huzurumuzu, dahası iç birlikteliğimizi sağlamamız mümkün değildir.
Kendi değerlerimize dönerek, kötülüğün önünü açan sebepleri ortadan kaldırarak iç huzurumuzu sağlayıp iç barışımızı gerçekleştirebiliriz.
Cinnet ve cinayetleri önlemek böylece daha kolay olacaktır.