Bir önceki yazıda İslami sistemin pratiksel boyutunu (ismini) anlamaya çalışmıştık. İslami sistemde Yüce Allah'ın insanlarla olan ilişkisinin 'Vucubiyet, Kerahiyet ve İbahiyet' olarak üç ana konuda tasnif etmiştik. İbahat dediğimiz Mubahlar, kulun yapıp yapmamada serbest olduğu ve mana bakımından caiz/serbest bırakılan bir alandır. Mubahlar demek önemsiz demek değildir. İbahat, başta Peygamber olmak üzere, ulema ve ümeradan olan müctehidlerin içtihad için tasarruf edebileceği bir alan demektir. İslam sisteminde naslarla emredilen ve yasaklanan konular sınırlı ve azdır. Emir ve yasaklardaki sorumluluk, sadece güç ve imkan dahilindekilerdir. Bunun formel ayetlerinden biri de, Bakara/286. Ayetin ilk faslında/pasajında net bir şekilde belirtilmiştir. İbahatı belirleyen ayetlerden, Nahl/18 ve İbrahim/34. Bu ayetlerde yüce Allah'ın kulları serbest bıraktığı alanda nimetlerden faydalanmanın sayılamayacak kadar çok olduğunu belirlemiştir. Bu da Rabbimizin kullarına karşı olan şefkat ve merhametinin delillerindendir. Çünkü, Yüce Allah Rabbul alemin, Hz. Peygamber Rahmeten lil-Alemin ve Kur'an da Hüden (lil-alemin manasında) lil-nnastır.
İslami sistemde insana verilen serbest alan kadar, hiç bir beşeri sistem bunu verip sağlayamaz. Beşeri sistemlerde emir ve yasaklar bölümü geniş, insanın serbest bırakıldığı alan daha azdır.( beşeri sistemlerdeki serbestliğin kahir ekseriyeti Allah'a karşı isyan edilen hususlardır.) Beşeri sistemlerde ideolojilere göre çıkan yasaları benimseme mecburiyeti vardır. Kişi kendi inancına göre bir hayat yaşayamaz. İslami sistemde inanç özgürlüğü vardır. İslami sistemin en üst piramidi Yüce Allah'a iman etmektir. Kişi Allah'a inanıp inanmamada dahi serbesttir. Buna 'dinde ikrah yoktur' (Bakara/256) ilkesini getirir. İslami sistemde herkes kendi inancının yasalarına göre idare olunur. Mesela; İslam'ın egemenliği altında yaşayan Hristiyanlar, İslam hukukuna göre değil de, Hristiyan inancının hukuk sistemine göre yaşayıp yargılanırlar.
Bu manada İslami sistemin seçim konusunu anlamaya çalışalım. Peygamberlik ilahi emirle beyan edilir. Peygamberlerden başka tüm insanlar seçimle başa gelirler. Peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed (sav) O'nun vefatından sonra dört büyük halifeden, Hz. Ebü Bekir ilk halife oldu. İslami sistemde ümmetin başsız kalması her acıdan üstte olduğu için, Resul-i Ekrem'ın vefatından sonra ilk önce halife seçimine bakıldı. Halife seçildikten sonra Resul-i Ekrem'in Na'ş-ı şerifleri defnedildi. Resul-i Ekrem'in vefatıyla Ashabı Kiram içtihada başladılar. İctihad bir tartışma ortamıdır. Ashap da bunu yaptı. Tartışmanın olmadığı yerde baskı hakim olur. Başta krallıklar olmak üzere tüm Tağuti sistemlerde ideolojiler tartışma üstü kabul edilir. İşte halifenin seçiminde Ashap enine boyuna bunu tartıştı. Halife seçildikten sonra biat edildi. Bu içtihadla ilk halife Hz. Ebubekir seçildi.
Hz. Ebubekir de bir kısım içtihadlarda bulundu. İlk iki içtihadı Resul-i Ekrem'in defninden önce gerçekleştirdi. Bu içtihadlarda, İslam emaretinin kendisine verdiği yetki ile biri Teşri'i diğeri tenfizi olmak üzere iki konuda ictihad yaptı. Teşri'i emaretle, Resul-i Ekrem'in cenaze namazını tek tek kılınmasını, tenfizi emaretle de, Resul-i Ekremin mal varlığı hakkında verdiği kararıydı. O bütün ümmetin peygamberi olduğu için malı beytul mala aittir, ve O'nun cenaze namazının münferiden kılınmasını ferman etti. O'nun karşısında bir kişinin kendini O'na rağmen imam görmesi bir hürmetsizliktir, dedi.
Ama bu olaylar garbın oryantalizmine kendini kaptırmış modernizelere göre ise, Resul-i Ekrem'in naaşını yerlerde bırakarak makam için bir biriyle kıyasıya tartıştılar! Seçimle uğraşıp cenaze törenine az kişinin katılması makam ve mevki tartışması yüzünden oldu diye anlatıyorlar. Burada olaya nerden baktığınıza bağlı. Rabbim hepimizi ıslah eylesin!
Halife/Başkan seçimi dört farklı şekilde gerçekleştirildi. Hz. Ebubekir, önce Hz. Ömer tarafından aday gösterildi, daha sonra tüm sahabe bu kararı onayladı. Hz. Ömer, Hz. Ebubekir'in onu veliahd tayin ederek seçildi. Hz. Osman'ı Hz. Ömer'in belirlediği Ehlul- Hal vel-akd (Bugünün şartlarında Bakanlar Kurulu veya Senato) denilen yedi kişilik bir seçkin ashaba seçtirdi. Hz. Ali ise, kendisi adaylığını koyarak seçildi. İslam alimleri, bu dört seçim biçimini İslami yönetimde seçim sistemi olarak kabul edenler olduğu gibi, hayır bundan kasıt, İslam seçim sistemi bir ictihad alanıdır, günün şartları içinde naslara ters düşmeyen seçim biçimi bu dört usulün dışında da olabilir, derler. Bu son şıkkı iddia edenler, Muhammed Hamidullah'ın başını çektiği bir grup alimdir.
Fakat bu arada naslarla red edilmiş yönetimler de vardır. Mesela; 'Ben kral değilim, Beni zorba kral mı yapmak istiyorsunuz. Ben krallar gibi olmayacağım, benden sonra ısırıcı ceberuti yönetimler gelecek, benden sonra kitap ile sultanı birbirinden ayıranlar başınıza amir olacaklar…' şeklinde İslami sistemde uygulanması mümkün olmayan yönetim yollarını da men ederek belirleyen Resul-i Ekrem'in bu uygulaması bizim için nastır. Demek ki, İslami sistemde darbe, krallık, laiklik, sosyalizm, kapitalizm, liberalizm ve demokrasi gibi ilahi yasalarla çelişip onları devre dışı bırakan herhangi bir sistem ve o sistemin yönetim modeli Müslümanlar tarafından uygun görülmesi mümkün değildir.