Diyanet İşleri Başkanlığı tarafından hazırlanan ve 1 Ağustos 2025 tarihinde Türkiye'nin 81 ilindeki tüm camilerde okutulan Cuma hutbesi, malumunuz bazı kesimlerin tepkisini çekti.

Peki, tepki çeken hutbede neler vardı da bu kadar tartışmaya neden oldu?

Hutbede; haya, edep, iffet, tesettür, fıtrat, mahremiyet, ahiret ve ahlâk gibi, çorak toprakların suya ihtiyaç duyması misali, günümüzde hasret kalınan, ihtiyaç duyulan konulara yer verilmişti.

Bunun yanı sıra, “Günümüzde giyim sektörü, modacılar ve bazı medya çevreleri, ‘özgürlük’ ve ‘çağdaşlık’ adı altında çıplaklığı özendirmekte, örtünmeyi değersizleştirmektedir. Bu anlayış, kadını da erkeği de değerli bir varlık olmaktan çıkarıp izlenen ve tüketilen bir nesneye indirgemiştir. Oysaki insanın bedenini, mahremiyetini ve özelini toplum önünde sergilemesi; aklın, vicdanın ve fıtratın bozulmasıdır.” ifadelerine de yer verilerek, aslında çok önemli ve gerekli bir noktaya işaret edilmiş, tabiri caizse acilen tedavi bekleyen bir yaraya da parmak basılmıştır.

Parmak basılmıştır basılmasına ama nedense farklı cenahların yaralarına da tuz serpmiştir Diyanet...

Öyle ki, Allah Azze ve Celle’nin ayetleri ve Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hadisleri üzerinden verilen bu mesajlar ciddi bir hazımsızlığa sebep oldu.

Yine feminizm çığırtkanlığı yapanlar ve pek çok kez yaptıkları gibi, konuyu kadın hakları, eşitlik, özgürlük gibi artık isteyenin istediği şekilde eğip büktüğü, kendi fikirlerine alet ettiği bilindik argümanlarla farklı yerlere çekenler oldu...

Oysa bugün günümüzün en büyük sorunları hâline gelen hayâsızlık, iffetsizlik, ahlâksızlık, çıplaklık ve elbette “giyinik çıplaklık” nedeniyle kaç ailenin ocağına incir ağacı dikilmiştir, bu gibi nedenlerle kaç kadın mağdur olmuştur, kaç yuva yıkılmıştır -acaba haberdarlar mı?

Kendi konfor alanlarından azıcık çıksalar ve şöyle toplumun arasına karışarak bir hafta geçirseler, toplumun ne hâlde olduğunu yakinen göreceklerdir.

Ama görmek istemeyen için de diyecek bir şey yok elbette!

Eleştiriler arasında en çok öne çıkanlardan biri de, kadınları yakından ilgilendiren bu hutbenin neden erkeklere okunduğu hususu oldu.

Bazıları, bunun erkekler üzerinden kadınlara yönelik oluşturulacak bir baskı unsuru olduğunu öne sürdü.

Sanki iki karşıt taraf varmış gibi, bu şekilde birinin diğerine saldıracağı yönünde yorumlanması da gerçekten enteresan.

Oysa mümin erkekler ve mümin kadınlar birbirlerinin yardımcıları, tamamlayıcılarıdırlar.

Ha, mümin olmayan erkekler ve kadınlar için elbette farklı kıstaslar geçerlidir.

Ayrıca hatırlatmış olalım; tesettür ayetleri ilk indiği zaman da aynen böyle olmuştu.

Hz. Âişe (r.a.) annemizden nakledelim:

"Şüphesiz Kureyş kadınlarının birtakım üstünlükleri vardır. Ancak ben, Allah'a yemin olsun ki, Allah'ın kitabını daha çok tasdik eden ve bu kitaba daha kuvvetle inanan Ensar kadınlarından daha faziletlisini görmedim. Nitekim Nûr sûresinde 'Kadınlar başörtülerini yakalarının üstüne salsınlar/taksınlar...' ayeti inince, onların erkekleri bu ayetleri okuyarak eve döndüler. Bu erkekler, eşlerine, kız kardeşlerine ve yakınlarına bu ayetleri okudular. Bu kadınlardan her biri, etek kumaşlarından Allah'ın kitabını tasdik ve ona iman ederek başörtüsü hazırladılar. Ertesi sabah, Hz. Peygamberin arkasında başörtüleriyle sabah namazına durdular. Sanki onların başları üstünde kargalar vardı."

(Buhârî, Tefsîru Sûre, 29/12; İbn Kesîr)

Görüldüğü üzere burada kadın haklarını ihlal ya da erkekleri tahrik ederek “kadınların üzerine salma” gibi bir durum yoktur.

Elbette mümin erkekler, tüm hükümleri hikmetle, güzel öğütle, şefkat ve merhametle, sevgiyle ve saygıyla iletirler...

Diğer türlüsü müminlere yakışmaz zaten.

Bu makalemizde niyetimiz, Diyanet’in hamiliğini yapmak veya farklı kesimlere cevap yetiştirmek değil elbette.

Yıllardır toplumu çürümüşlüğe ve ahlaksızlığa götüren konuları, sınırlı imkânlarla il il gezerek dile getiriyoruz. Bu sıkıntıların bireyde, ailelerde ve toplumda açtığı yaraların bizatihi şahidiyiz.

Şimdi ise Diyanet tarafından, 81 ilde bu hakikatlerin yüksek sesle, adeta minarelerden ezan misali haykırılması bizleri fazlasıyla mutlu kılmıştır.

Zaten Diyanet’in görevi de bu olmalıdır.

Vesselam.