• DOLAR 34.597
  • EURO 36.283
  • ALTIN 2920.287
  • ...

Aksa Tufanı birçok özelliğiyle dünya savaş tarihine geçecek özelliklere sahiptir.

Sadece işgalci teröristlerin hedef gözeterek sivillere yönelik gerçekleştirdiği soykırıma varan katliamdan ya da dünyanın en büyük silah gücüne sahip terörist bir yapılanmanın yine dünyanın askeri açıdan en güçlü 6 ülkesinden yardım alarak kuşatma altındaki “açık hava hapishanesi” durumundaki bir yerleşim yerine yaptığı saldırıda hiçbir insani ve ahlaki ilke gözetmemesinden söz etmiyoruz.

Medyanın, sosyal medya platformlarının, aydın, sanatçı ve fenomen denilen tiplerin kullanıldığı, vahşete varan katliamlara sosyoloji, psikoloji ve siyaset biliminden “katil aklayıcı” hatta “sivil ölümlerini meşrulaştırıcı” delillerin getirildiği bir savaşın zamanında yaşıyoruz.

Mesela Alman medyasından DW “işin uzmanından” sorarak şu ifadeleri kullanabildi:

 “Çatışmalardaki askeri faaliyetler, eylemin gerekli olup olmadığına göre savaş suçu olarak sınıflandırılıyor. Örneğin, bir okulun ya da bir apartmanın bombalanması, uluslararası hukuka göre askerî açıdan gerekli görülürse savaş suçu olarak değerlendirilmeyebiliyor”

Soykırıma varan sivil ölümlerinde Siyonist terör çetesini aklamaya çalışan Alman medya organı, Gazze’nin ‘dünyanın en yoğun nüfuslu bölgelerinden biri’ olduğundan, Gazze’de ‘sivil-askeri hedef’ arasındaki hedef ayrımının zor olabileceğinden bahsederek 40 günde 5 bin çocuğun öldürülmesini normalleştirmeye çalıştı.

Bu izah, başı ahlaksızlık, ortası ahlaksızlık, sonu ise izahı olamayacak derecede bir alçaklığı göstermesi açısından unutulmayacak bir şekilde not alınmalıdır.

Öyle ya “Gazze neden dünyanın en yoğun nüfuslu yerlerinden biridir?” diye sorsan verecek mantıklı bir cevapları olduğunu sanmıyorum.

Ya da biraz daha açalım:

Gazze’de neden mahallelerin çoğunun ismi “Mülteci kampı” olarak geçer?

İşgal edilen topraklarından çıkmak zorunda kalan Filistinlilerin yığıldığı ve 15 yıldır tam bir abluka altında olan bir şehirden söz ediyoruz.   

Yani şehrin yoğunluğunun sebebi olanlar Siyonist teröristlerdir; ama işgali, mülteciliği, ablukanın sıkıntılarını ve bunun sebebi olan işgalci teröristi hiç söz konusu etmeden “sivil kayıplarının fazla olması yoğun nüfustandır” demek tanımı yapılamayacak bir ahlaksızlık bir alçaklıktır.

Özellikle Alman medyasının, Alman siyasetinin bu konuda Yahudilerden fazla siyonistsever olması dikkat çekmektedir ve herkes de bunun “Yahudi soykırımı yükünden” kaynaklandığını bilmektedir.

Tüm bu ahlaksızlık ve tutarsızlık ortadayken bir de vahşeti büyük bir öfke ve üzüntüyle izlemek zorunda kalan insanlarla alay etme anlamına gelen ifadeler…

“Çatışmalardaki askeri faaliyetler, eylemin gerekli olup olmadığına göre savaş suçu olarak sınıflandırılıyor. Örneğin, bir okulun ya da bir apartmanın bombalanması, uluslararası hukuka göre askerî açıdan gerekli görülürse savaş suçu olarak değerlendirilmeyebiliyor.”

Böyle bir eylemin gerekli olup olmadığına kim karar verecek ya da buna karar verme yetkisini kimden alacak, gibi sorular sormanın anlamı yok tabii.

Burada işin en mide bulandırıcı kısmı herhalde “uluslararası hukuk” gibi bir ifadenin kullanılmasıdır.

Mide bulandırıcı diyorum, çünkü tümüyle soykırımcı katillere göre yorumlanan, bir kısmı yeni katliamlara göre revize edilen ve o yüzden de artık dünyada “insan olmayı başaranların” hiç ciddiye almadığı bir şeydir “uluslararası hukuk” denen kavram.

Aslında soykırımcılar ve destekçileri de karşılarına bu argümanla çıkıldığında pek de memnun olmuyorlar.

Öyle ya “Uluslararası hukuk”, toprakları işgal altında bulunan insanların işgalciye karşı direnişinin meşru olduğunu da söylemektedir.

Ama siz daha meseleye girmeden işgalci teröriste “devlet”, işgale direnenlere ise “terörist” derseniz, ilk düğme yanlış iliklendiği için insani ve ahlaki anlamda değer ifade eden bir sonuca ulaşamazsınız.

Yazarın Diğer Yazıları