Gazze’de yaşanan soykırımın en büyük destekçisi olan Amerika’da toplumsal tepkilerin artması bir süredir yönetimin yeni stratejiler belirlemesine yol açıyor.

Halkın bir kısmı gerçekten de insani tepkiler gösteriyor ve soykırıma karşı çıkıyor; ama yönetimi asıl rahatsız eden kapitalizmi iliklerine kadar içirmiş olan sıradan Amerikalının, Amerikan parasının ve silahlarının bedelsiz olarak Siyonist işgalciye verilmesini hazmedememesidir.

Sosyal politikalara kolay kolay prim vermeyen orta katman Amerikalıyı rahatsız eden “vergilerinin hiçbir getirisi olmayan bir yere” sarf edilmesidir.

“Güçlü Amerika” mottosu orta sınıf Amerikalı için etkileyici bir argümandır; ama geçen yıllar boyunca her harcama ve müdahalenin sonucunda kazanç getirecek bir alanın bulunuyor olması önemlidir. Siyonist işgalci teröristlere verilen destek ise ekonomik anlamda bir “kara delik” özelliği taşımaktadır.

Amerikan yönetiminin tam bu arada Güney Afrika’da “Beyazlara haksızlık yapıldığı”, “Nijerya’da Hıristiyanların öldürüldüğü” iddialarını ortaya atması toplumsal tepkinin odağını değiştirme amaçlıdır.

Gerçekte ise durum çok farklıdır.

60 milyonluk Güney Afrika cumhuriyetinde nüfusun yüzde 8’i beyazlardan oluşmaktadır. Bu yüzde 8’lik beyaz nüfus ülke topraklarının yüzde 65’ine sahiptir ve bu sahiplik büyük oranda ırkçı Apartheid rejiminin verdiği imtiyazlar ile gerçekleşmiştir.

Trump’ın “beyaz çiftçilerin öldürülmesi” yönündeki iddialarının ise tutarlı hiçbir tarafı yoktur.

Geçen yılın ilk çeyreğini baz alan bir araştırmada 77 çiftlik saldırısı olmuş ve bu esnada 9 cinayet tespit edilmiştir. Ne çiftliklerin tümü beyazlara aittir ne de cinayete kurban gidenlerin tümü beyazdır. Kaldı ki, Güney Afrika suç oranının yüksek olduğu bir ülkedir ve bu rakamların çok çok üstünde sayılarda siyahiler saldırılarda öldürülmüştür.

Bu arada Güney Afrika’da beyazlara ait çiftlik sayısının 44 bin kadar olduğu söylenmektedir.

Bunların hepsi bir tarafa Amerika’da bile aynı zaman diliminde daha fazla kişi saldırılarda öldürülmektedir.

Trump’ın “beyaz çiftçilerin mağduriyeti” üzerinden kendi tabanını oluşturan “beyaz Amerikalılara” mesaj verdiği ve bununla siyasi kazanç elde etmek istediği anlaşılır bir şeydir; ama meselenin önemli bir tarafı daha vardır.

Güney Afrika cumhuriyeti, Siyonist işgal çetesi hakkında Uluslararası Adalet Divanında soykırım davası açmıştır ve ardından bundan cesaret alan birçok ülke davaya müdahil olma kararı vermiştir.

Güney Afrika cumhuriyetinin açtığı “soykırım davası”, sonucunda pratik bir kazanıma sebep olmasa bile son derece önemlidir ve Siyonistlerin 90 yıldır oluşturdukları “mağdur Yahudi” imajını yerle bir etmiştir. Siyonist işgal rejiminin “antisemitizm” argümanıyla elde ettiği “dokunulmazlık zırhı” paçavraya dönmüş, vicdan sahibi insanlar nezdinde “soykırımcılığı” tescillenmiştir.

Trump’ın “Nijerya’da Hıristiyanlar öldürülüyor” iddiası da “sadece beyazların hakkını savunuyor” algısı oluşmasın diye ortaya atılmıştır. Gerçekten de Amerika’nın derdi Hıristiyanlar olsaydı, Etiyopya’nın Hıristiyan hükümetinin yine Hıristiyanlardan oluşan Tigray bölgesine yönelik katliamlarına karşı çıkar ve bunu durdurmaya çalışırdı.

Nijerya’da Müslüman çobanlar ile Hıristiyan çiftçiler arasında uzun yıllardır devam eden bir husumet vardır. Eğer ortaya sayılar ve veriler konursa öldürülen Hıristiyan sayısı kadar öldürülen Müslümanın da olduğu görülecektir. İki taraf da birbirini hırsızlık ve gasp ile suçlamaktadır ve bu çatışmanın dini bir tarafı yoktur. Öte yandan tekfirci grupların Müslümanlara yönelik saldırılarında çok daha fazla insan hayatını kaybetmektedir.

Amerikan yönetimi bir tarafta seçmen tabanı nezdinde kendi imajını düzeltmek istemektedir, diğer tarafta ise Siyonist soykırımcıları zor durumda bırakanlara zarar vermek niyetindedir.

Ama her şey ayan beyan ortadadır ve boyalar dökülmüştür.

Soykırımcı da, soykırıma destek verenler de insanlık vicdanında mahkûm olmuşlardır.