• DOLAR 34.542
  • EURO 36.5
  • ALTIN 2878.8
  • ...

Önce tarihimizin kanlı ve açtığı yara hala kapanmayan Kerbela Olayına gidelim...

Hz. Ali'nin şehadetinden sonra Hz. Hasan ile Muaviye aralarında yapılan anlaşmanın maddelerinden biri şöyle idi: "Hz. Hasan halifeliği Muaviye'ye devredecek. Buna karşılık Muaviye de hem kendisinden sonra hilafeti saltanata dönüştürmeyecek ve hem de kendisinden sonraki halifenin istişare ile seçilmesine izin verecek."

Ancak Muaviye anlaşmaya uymadı ve oğlu Yezit'i veliaht tayin etti. Ölümünden sonra da Yezit hilafet makamına oturunca, doğal olarak hak ve adaletten yana olan Müslümanlar tepki gösterdiler ve kıyam ettiler. Hz. Hüseyin'in kıyamı böyle başladı...

Hz. Hüseyin Küfe yolunda karşılaştığı şair Ferazdak'a seferinin sebebini söylediğinde, şair, geri dönmesi için kendisini uyarır ve şöyle der: "Onların kalpleri seninle, ama kılıçları sana karşı olacaktır!"

Ne yazık ki, iş ciddiye bindiğinde, şairin dediği gibi oldu ve dünyalarını ahiretlerine tercih eden bazı Müslümanlar, kılıçlarını da Yezit adına salladılar.

Kalplerinin kimden yana olduğunu bilemeyiz, ama masum canlara kıyma eylemlerinin Allah katında büyük bir suç olduğunu okuduğumuz Kur'an'dan hareketle biliyoruz.

Bilmemiz gereken diğer bir gerçek de şudur: Ölüm tehlikesi, zorlama ve akli dengesizlik gibi haller dışında söylenen her söz ve gerçekleştirilen her eylem içeriklerine göre muameleye, yani ceza veya mükâfata tabidirler.

Yani bir kişi haksız yere bir cana kıyıyorsa, katildir. Bir kişi başkasının malını çalıyorsa, hırsızdır. Ve bir kişi yalan söylüyorsa, yalancıdır, müfteridir. Tekrar edelim; ihtiyari olarak gerçekleştirilen hiçbir suçun mazereti yoktur! Dolayısıyla kişi kılıcını kim için sallıyorsa, kalbi de onun içindir!

Buradan gelelim günümüzün Kerbela'sı olan Gazze'ye...

Malumumuz, israil, iki aydır bütün dünyanın gözleri önünde bir soykırım yapmakta ve üstelik bunu canlı olarak da izletmektedir.

Nitekim insanlar da ta ilk günden beri ikiye ayrılmışlardır. İnsanlıktan, hak ve adaletten yana olanlar bütün maddi ve manevi imkânlarıyla Gazze'nin yanında yer alırken, zulüm ve haksızlıktan yana olanlar ve süfli çıkarlarını insanlıklarına ve inançlarına tercih edenler de israil'in yanında yer almaktadırlar.

Bugün sözün bittiği ve kılıçların konuştuğu bir yerde ve zamandayız. Onun içindir ki, bu soykırımın bize dayattığı gerçek şudur: Ya Gazze'yiz ya da israil!

Kalpleri bilmediğimiz için, kimin kalbinin kim için çarptığını da bilemeyiz. Eğer eylemlerle örtüşmüyorsa, sözlerin de bir değeri yoktur! Dolayısıyla ölçü, eylemlerdir. Örneğin, Batılı ülkelerin sözleri de eylemleri de başından beri birbiriyle örtüşüyor ve her şeyleri ile israil'in yanındadırlar. Ama İslam Ülkelerinin çoğu, sözleriyle Gazzelilerin ve ihracatlarıyla da israil'in yanındadırlar. Bu durumda kılıçlarını da israil için sallamış oluyorlar!

Bu da demektir ki, Sayın Ali Bulaç'ın da yerinde tespitiyle, Gazze, Siyonist Müslümanların yanı sıra Siyonist İslam Ülkelerini de ortaya çıkardı... Ümmet olarak nasıl bir halde olduğumuzu kavrayabiliyor muyuz?

Oysa İslam Ülkeleri, en azından israil'e olan ihracatlarını Gazze'ye insani yardım ulaştırmak şartına bağlayabilirlerdi. Şimdi de yapabilirler ve yapmalılar. Ama hala böyle bir iradeden yoksundurlar! Bu, gerçekten de tarifi olmayan bir eziklik ve zillettir.

Bu zilletten kurtulmanın yolunu hepimiz biliyoruz. Yeter ki, kılıçlarımızı kim için salladığımızı ve kalbimizin kim için çarptığını bilelim...