Şahıs olarak isyanımı kınından çektim, haykırıyorum!
Millet olarak isyanımızı kınından çektik, haykırıyoruz!
Kardeşliğinizde..
Kardeşlik isteğinizde..
Adalet isteğinizde..
Samimi misiniz?
Çünkü beslendiğiniz kaynaklarda zulüm, inkâr ve yalan var!
İsyanımız, her biri birer insanlık suçu olan bir kavmin inkâr edilmesine, bir dilin yasaklanmasına – kısıtlanmasına ve bir insanın doğuştan sahip olduğu renk, milliyet ve dil gibi özellikleri nedeniyle mağdur edilmesinedir. İsyanımız, adları, sanları, makamları, dini ve etnik aidiyetleri ne olursa olsun, bu insanlık suçunu işleyenleredir. Ve isyanımız, seleflerinden devraldıkları bu insanlık suçunu kayıtsız ve şartsız bir şekilde sonlandırması gereken TBMM’nin, ilk yıllardaki şiddette olmasa bile, hala işliyor olmasınadır!
Evet, TBMM, kurduğu, “Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu” ile bu insanlık suçuna son vermek yönünde harekete geçmesine geçti, ama milletin güvenini sağlayabilmiş değildir.
İktidarından muhalefetine kadar TBMM’deki 600 milletvekilinin bir yandan “Kürtler kardeşimizdir” derken, diğer yandan seleflerinin gasp ettikleri hakları sahiplerine iade etmemekte diretmeleri, akla şu üç ihtimali getiriyor: Vekiller, ya Kürtlerle kardeşlik iddialarında ve adalet taleplerinde samimi değiller! Ya iradelerinin üstünde aşamadıkları bir irade daha vardır. Ya da ilk gasıp ölmüş de olsa, gazabına uğramaktan korktukları içindir!
Elbette ki vekiller, bu ve benzeri ihtimalleri tereddütsüz bir şekilde ret edeceklerdir. Gerçi ziyaret ettikleri Anıtkabir’den gaspın devamı veya gasp edilen hakların sahiplerine iadesi yönünde bir emir veya bir işaret alamamış olmaları işlerini zorlaştırıyor. Fakat her halükarda hüküm vermek makamında olduklarını biliyorlar.
Girişini isyan sözleriyle yaptığımız yazımızı, TBMM’nin yapacağı kıyas ve içtihatlara katkı olabilecek birkaç örnekle sonlandıralım.
Bilesiniz ki, seleflerinizin gasp ettiklerini sahiplerine iade etmeniz, bir lütuf değil, sizleri işlemekte olduğunuz insanlık suçunun faili olmaktan kurtaracak bir yükümlülüktür!
Örneğin, Türkiye’deki Kürtlerin dillerini yaşamak ve yaşatmak konusunda Bulgaristan ve Yunanistan’daki Türkler kadar bile hak sahibi olmayışlarının sizin eseriniz olduğunu hiç düşündünüz mü?
Toplam sayıları sadece İstanbul’daki Kürtler kadar bile olmayan Irak’taki Türkmen kardeşlerimiz için Kerkük, Selahattin ve Musul şehirlerinde Türkçeyi resmi bir dil olarak kabul ettirirken, Türkiye’deki Kürtlere lütfettiğiniz seçmeli dersin bile içini doldurmamaktaki ısrarınızın adı nedir acaba?
Hala zulümlerinizin mağduru olsak da, duamız, selefleriniz gibi milletin lanetini değil, bedeli ne olursa olsun, dualarını hak edecek adil hükmü bir an önce vermenizdir.