Biz görebilir miyiz, bilmiyorum ama nasıl ki bir mevsim vuruşa vuruşa diğerinin yerini alıyorsa, biz de gâh birbirimizle dövüşerek ve gâh hep birlikte bizi bu zelil hale düşürenlerle vuruşarak ama eninde sonunda toplumsal barışımızı sağlayacağız. Ve böylece kötülerin kadim kardeşliğimizde açtıkları bu uzun fetret dönemini sonlandıracağız. Hem de zalim seleflerinden veraset aldıkları zulmü kutsal bir emanet gibi yaşatmaya çalışanlara rağmen…
Bunun da yolu karşılıklı bir intikam aracına dönüştürmeden geçmişimizle yüzleşmekten ve herkesin üzerinde mutabık kaldığı hak- adalet ölçüsünden geçmektedir. Herkesin üzerinde mutabık kaldığı hak – adalet de her birimizin kendisidir, yani kendi vicdanıdır.
Önce nice yüz bin canımıza mal olan ortak acımızın derinliğini, genişliğini ve büyüklüğünü görelim…
Bizi savaş meydanında yenen düşmanlarımız, akabinde başımıza ne kadar büyük darbeler vurmuşlar, aramıza ve yolumuza ne kadar çok tuzak kurmuşlar ki, hala korkularımızı yenemiyor, hala adilce düşünemiyor ve hala dilimizle söyleyip durduğumuz kardeşlik sözlerinin içini eylemlerimizle dolduramıyoruz? En kötüsü de bütün bu kötü özellikleri üzerinde toplayanlar ve tevarüs ettikleri zulmü kutsayarak sürdürenler, kimilerinin sandıkları gibi Türk’ü, Kürt’ü ve diğer bütün unsurlarıyla millet değil, iktidar ve muhalefetiyle birlikte el an bizi yönetenlerdir. Hemen hemen hepsinin onlarca yıldır dillerinden düşürmedikleri kardeşliği, hakkı, adaleti ve demokrasiyi hayata geçirememiş olmalarının nedeni de bu değerleri değil, kendi bireysel ve – veya grupsal çıkarlarını öncelemiş olmalarıdır. Fakat görüyoruz ki, yine iktidarından muhalefetine kadar sorumluluk makamında olanların ezici çoğunluğu bu defa öncekilerden daha inandırıcı bir çabanın içindedirler. Toplumsal barışa ve içi dolu kardeşliğe giden yolun hakkı ve adaleti herkes için gözetmekten geçtiği gerçeğini görmüş olmaları sevindiricidir. Şimdi sıra bu gerçeği içselleştirmektedir. Ki bu noktada hepimize iş düşmektedir.
Barış, şu veya bu nedenle birbirilerinin hakkına girmiş olanların arasında yapıldığına göre, gün, geçmişi unutmasak bile, birlikteki halimizin ve geleceğimizin güvenliği ve esenliği adına helalleşmek günüdür. Buna belki birbirimizi affetmek de diyebiliriz.
Şimdi geriye kalıyor gerek Meclis içindeki ve gerekse Meclis dışındaki kanımıza doymayan bir avuç vampirin suret-i haktan görünerek, bu kirli savaşta yitirdiğimiz canlarımız üzerinden oluşturmaya çalıştıkları engelleri aşmak. Ki bunların da aşılması işten bile değil, yeter ki, yukarıda dediğimiz gibi, özellikle karar vericiler, dillerindekini hayata geçirmek konusunda kararlı olsunlar.
Sonuç olarak, özlemini duyduğumuz toplumsal barışı görürüz veya göremeyiz, Allah’ın takdiri. Ama bize düşen, sadece bu kirli savaşta yitirdiklerimizin ruhlarını şad etmek için değil, elimizdeki vatan emanetini, çocuklarımızın ve torunlarımızın şen olacakları bir kıvamda teslim etmek…