Hala inkar politikalarının pençesinde kıvranan Türkiye, Türklerin 1000 yıldır bir ve beraber yaşadıkları Kürtlerin varlığını içine sindirme ve Kürtçenin bilinen bir dil olup olmadığını tartışadursun, Trump, Orta Asya’ya yönelik ikinci hamlesini de yaptı.

Trump, ilk hamlesini geçen Ağustos’ta yapmıştı. Azerbaycan ve Ermenistan liderlerini Beyaz Saray’a çağırıp, kendince onları barıştırmış ve toplantı sonrası yaptığı açıklamada, Türkiye’nin yıllarca öncülük etmeye çalıştığı Zengezur Koridoru’nun adını da Trump Koridoru olarak değiştirdiğini ilan etmişti. Böylece Erdoğan, Aliyev ve Paşinyan’a da bu emrivakiyi sineye çekmek kalmıştı.

İkinci hamlesini de Kasım’ın ilk haftasında Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan'ın liderlerini ilk kez Beyaz Saray'da ağırlamak ve bu esnada bazı isteklerini kendilerine dikte ettirmek suretiyle gerçekleştirmiş oldu. Böylece Trump’ın kendisiyle görüşmediği hiçbir Türk lider kalmadı. Çünkü Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı Aliyev ile daha önce görüşmüştü.

Bundan sonraki hamle de çok yönlü çok konulu ve çok amaçlı anlaşmaların imzalanması olacaktır. Ki bunların da olmazsa olmazı, israil ile yapacakları İbrahim Anlaşmalarıdır. Gördüğümüz gibi, artık “Amerika nere, Orta Asya nere” veya “israil nere, Orta Asya nere” gibi sorular da anlamını yitirmiş oluyor.

Türkiye’nin medyası, iktidarından muhalefetine kadar güdük, daha doğrusu Amerikancı olduğu için, Trump’ın ve şürekâsının şimdiye kadarki ve bundan sonraki hamlelerinin Türklere nelere mal olacağını da kamuoyundan gizliyor. Kamuoyundan gizledikleri gerçek şudur: Trump, Araplara ne dayattıysa, Türklere dayatacağı da odur.

Lawrence’yi de geçerek kendisini Araplara halife, emir ve kral olarak kabul ettiren Trump, şimdi de Türklere yönelmiş bulunuyor. Ama hakkını teslim etmek gerekir. Çünkü henüz yeni olmasına rağmen, diyebiliriz ki gerek her bir Türk Devleti ve gerekse Türk Devletleri Teşkilatı üzerindeki nüfuzu oldukça fazladır. Kabul edelim veya etmeyelim, Trump, sözde Rusya’ya ve Çin’e karşı Türklerin hamisi ve başbuğu olmak azim ve kararlılığındadır. Arap liderlerinden sonra Türk liderlerine de istediklerini dikte ettirebilirse, sadece ABD’nin servetine servet ve gücüne güç katmış olmakla kalmayacak, aynı zamanda Rusya ve Çin’e gölge komşu da olacaktır. Türk liderlerinin şimdiye kadarki Trump içerikli övgü ve övgü ötesi demeçlerine baktığımızda, Trump’ın başbuğluğuna karşı bir maraza çıkarmayacakları sonucuna varabiliyoruz. Geriye kalıyor bizler, yani millet…

Şöyle bir düşünelim, Türkiye’den Çin sınırına kadarki Türk vatanında ABD üsleri… Ve nadir elementlerden tutun petrol, doğal gaz, altın ve diğer madenlere kadar hepsinin fiyatını koyan ve uluslararası pazarlamasını yapan ABD şirketleri…

Türkiye medyası da, izlemekte olduğu “cambaza bak cambaza” politikası doğrultusunda, ABD’nin Türklere bir çeşit esareti veya daha hafif bir deyimle taşeronluğu layık gören bu hamlelerinin İran’a yönelik olduğunu ve ayrıca İran’ın asla güvenilemez bir komşu olduğunu işlemekle meşgul olduğuna göre, işimiz kolay değil.

Sonuç olarak, ABD’ye bağımlılıkları ve teslimiyetleri nedeniyle eleştirdiğimiz Arapların haline düşmek istemiyorsak, Trump’ın başbuğluğuna direnmeli ve ABD’nin bizi Araplardan da daha beter bir hale sokacak politikalarını boşa çıkarmalıyız. Bunun için de biricik ilham kaynağımız Turancılık, Türkçülük veya Kemalizm değil, İslam’dır. ABD bu arada boş durmayacağına ve Türklere boyun eğdirmek için Turancılık, Türkçülük, Kemalizm, İrtica ve Mezhepçilik gibi yeni cepheler de açacağına göre, bizim de bu teslim almaya karşı yapmamız gereken şey, bütün imkânlarımızla direnmektir.