Katolik Dünyanın Lideri Papa XIV. Leo, İznik Konsili’nin 1700. Yılı nedeniyle 27 Kasım’da başlayıp üç gün süren bir ziyaret gerçekleştirdi. Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin Onursal Başkanı Mesut Barzani de, 30 Kasım günü Şırnak Üniversitesi’nin Cizre’de düzenlediği Uluslararası Melayê Cizîrî Sempozyumu için Türkiye’de idi. Papa, Hristiyan Dünyanın en büyük ruhani lideri idi ve Hristiyanlığı bugünlere taşıyan tarihi bir olayın yıldönümü vesilesiyle gelmişti. Bunun içindir ki, neredeyse attığı her adım, sıktığı her el, söylediği her söz, yaptığı her ayin ve yaptığı her toplantı, hem İznik Konsili’nin ve hem de Haçlı Seferlerinin ruhuna uygun ve dolayısıyla anlam yüklü idi. Öte yandan Barzani de, bölgesel bir yönetimin onursal başkanı idi ve katıldığı etkinlik de Papa’nınkinin aksine bir üniversitenin yaptığı bir sempozyumdu…

Ancak dünya, özellikle Hristiyan dünya Papa’nın ziyaretine odaklanmışken, Türkiye de usta bir elin değmesiyle kendisini ırkçı bir cenderenin içinde buldu.

Papa’nın seyahati, dünyadaki Hristiyanlar adına gerçekten de bir milat oldu. Çünkü Papa’nın şahsında ve önderliğinde 1700 yıllık hafızalarını canlandırdılar. Dahası, inançlarına beşiklik yapmış bu beldelerin yüzlerce yıldır Müslümanların hakimiyetinde olması durumundan kendilerine kutsal vazifeler de mutlaka çıkarmışlardır.

Doğrusu, Papa da şaşırtmadı; savaşa ve barışa dair ikiyüzlü ve çifte standartlı olduğunu burada da gösterdi. Hâlbuki Ukrayna için defalarca talep ettiği ateşkesi ve barışı Gazze için de talep edebilirdi. Kabul etmek gerekir ki, Papa bu duruşuyla, el an bazı İslam beldelerini işgal etmiş ve bazılarını da karıştırmakta olan Haçlı ordularının dini yüzü ve dini harekâtı olduğunu ispatlamış oldu! Yanlış anlaşılmasın, karşı olduğumuz, Papa’nın ziyareti ve düşüncelerini ifade etmesi değil, zulümden yana olmasıdır.

Peki, Papa, papalığını yaparken, biz Müslümanlar ne yapıyoruz? Her halde en büyük sorunumuz, kendi gerçekliğimizle yüzleşmeye korkuyor olmamızdır. Örneğin, Birinci Dünya Savaşı’nda yenildiğimizden beridir içimizdeki %1 olan gayrimüslimlerin koydukları kanunlarla yönetiliyor olmamızı ve nasıl oldu da dinimizin hilafına olan bir ırkçılığın içinde debelendiğimizi hala sorgulayamıyoruz.

Ve Barzani’nin ziyareti…

Barzani’nin uzun namlulu silahlı korumalarıyla gelmesi, ırkçıların ve kandan beslenenlerin olayı istismar etmelerine yetti de arttı. Hâlbuki silahlı korumalar iki tarafın yaptıkları protokolün bir parçasıydı. Ama sorumlusu olmadıkları bu protokol nedeniyle hakaretin, aşağılamanın bini bir para oldu… Ne Barzani'nin Mossad ajanlığını bıraktılar ne de Kürtlerin hainliklerini… Gerçi, Erdoğan, Bahçeli ve Barzani’nin aklıselim açıklamalarıyla ortam yatıştı, ama Cumhuriyetle yaşıt olan inkâr politikalarından kaynaklı sorunumuz devam ediyor.

Çözüm mü? TBMM’nin gasp edilen hakları sahiplerine iade etmesi… Dilinden düşürmedikleri adaletin de kardeşliğin de gereği bu değil mi? Örneğin, Kürtlerin de dillerini yaşamak konusunda Musul ve Kerkük‘teki Türkmen kardeşlerimiz veya Bulgaristan ve Yunanistan'daki Türk kardeşlerimiz kadar hak sahibi olmaları gerekmez mi?

Kürtlerin de haklarına kavuşmalarının önündeki engel ise, ne dünün korsan ve bugünün soykırımcı devleti israil ve onun suç ortaklarıdır ve ne de inkar politikalarının eseri olan PKK gibi yapılardır. Asıl engel, gaspta ısrar eden TBMM’nin kendisidir. Ve unutmayalım ki, bu Meclis’in çözümü de, gaspın, yani sorunun bir parçası olmaktan uzaklaştığı ölçüde olacaktır.

İnsanca mı yaşamak istiyoruz? Adalet, illa adalet!