6284 Sayılı Kanun, bir kazanım mı veya aileye karşı topyekûn savaşın diğer adı mı?
Katil israil soykırıma ara vermişken, biz de kanayan yaralarımızdan biri olan aile konusuna dikkat çekelim istedik.
Ailenin önemi konusunda hassas olduğunu bildiğimiz ve bu hassasiyetinden hareketle daha dün İstanbul Sözleşmesini kaldıran Başkan Sayın Erdoğan'ın bugün 6284 Sayılı Kanun için "mühim bir kazanım" deyip takdis etmesini nasıl anlamalıyız?
Bu durumda akla şu iki ihtimal geliyor: Ya Erdoğan, daha önce İstanbul Sözleşmesinin içeriği hakkında yanlış bilgilendirildiği gibi şimdi de 6284 Sayılı Kanunun içeriği hakkında yine yanlış bilgilendirildiği için, bunun haddizatında İstanbul Sözleşmesinin kanunlaşmış hali olduğunu bilmiyor. Ya da bunu bile bile kendince toplumu ikna etme yoluna gidiyor!
Sonuçta, biri diğerinden beter iki ihtimal!
Daha önce söylediğimiz şu sözü yeri gelmişken bir daha söyleyelim:
Aile yapımız, Cumhuriyet tarihi boyunca hiçbir dönemde şimdiki kadar topyekûn bir savaşa, bu kadar çok yönlü saldırılara ve bu kadar büyük bir tahribata maruz kalmamıştır.
Son yıllarda çıkarılan yasalardan ve bu yasaların sonuçlarından hareketle aklıselimin geldiği nokta şudur: İslam'ı toplumun hayatından ve bireylerin kalbinden söküp atmak için katliamlar dâhil, onca baskı ve zulüm yapan CHP'nin aile için koyduğu kanunlar AK Parti hükümetlerinin koydukları kanunlar kadar tahrip edici olmamıştır. Sadece zinanın serbest kılınması ve zina yaşı ile evlilik yaşı hakkında çıkarılan kanunlar bile bu savaşın ve tahribatın büyüklüğünü kavramak için yeterlidir.
Bu büyük ifsadın ve tahribin ne zaman ve nasıl başlatıldığına baktığımızda, şöyle bir süreçle karşılaşıyoruz:
Küresel güçlerin yönlendirmeleriyle 11 Mayıs 2011 yılında İstanbul Sözleşmesini imzalayan ülkelerin içinde Türkiye de vardır.
Türkiye, bu sözleşmeyi 24 Kasım 2011 tarihi itibariyle kendi parlamentosunda ilk tanıyan ve onaylayan ülkedir. Ve Türkiye, İstanbul Sözleşmesini 8 Mart 2012 tarihinde çıkardığı 6284 sayılı Kanun ile hayata geçiren ülkedir.
Her ne kadar toplumdan gelen yoğun tepkiler üzerine Erdoğan, 20 Mart 2021'de yayınladığı bir kararla Türkiye'yi İstanbul Sözleşmesinden çekmiş olsa dahi, bu çıkışın bir kıymeti harbiyesi yoktur. Çünkü bu sözleşme 6284 Sayılı Kanun ile olduğu gibi yaşatılmakta ve gereği yapılmaktadır!
Bunu biz iddia etmiyoruz. Anılan kanun bunu söylüyor.
2684 Sayılı Kanunun Birinci Bölümünün a fıkrası aynen şöyle diyor: "Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası sözleşmeler, özellikle Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ve yürürlükteki diğer kanuni düzenlemeler esas alınır."
Dolayısıyla Erdoğan, istediği kadar ailenin önemine dair demeçler versin ve aile yapısını korumanın kendi kırmızıçizgisi olduğunu iddia etsin... Hem başkanlığını yaptığı AK Parti'nin, hem başında olduğu hükümetin ve hem de başta Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı olmak üzere bugüne kadar dile gelen vekillerin kırmızıçizgisi kesinlikle 6284 Sayılı Kanundur, yani İstanbul Sözleşmesidir! Ve bu gerçekten hareketle şunu rahatlıkla söyleyebiliyoruz: AK Parti ve hükümet, kendi kırmızıçizgileri İstanbul Sözleşmesi olanların kuşatması ve etkisi altındadır!
Bu kuşatmayı yarmak ve bu etkiyi kırmak da aileden yana olan her bireyin, her partinin ve her sivil toplum kuruluşunun olmazsa olmaz görevlerindendir. Ama ne yazık ki, hem bireyler olarak ve hem de dernek, cemaat ve partiler olarak bu ulvi görevi yerine getirmenin oldukça gerisindeyiz. Tabii ki, bu durumda en büyük yükümlülük iktidara, siyasi partilere ve sivil toplum kuruluşlarına düşmektedir. Ancak bu noktadan baktığımızda da gördüğümüz şudur: Ne AK Parti'nin aileden yana olan kesimi, ne Cumhur İttifakında olup da aile hassasiyetiyle maruf olan siyasi partiler ve ne de sivil toplum kuruluşları bugüne kadar üzerlerine düşen yükümlülüklerini tam olarak yerine getirebilmiş değiller.
Evet... Kendimizi, ailemizi ve neslimizi hem 6284 Sayılı Kanunun ve hem de diğer benzer kanunların şerrinden korumasına koruyalım, ama nasıl?