• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Gazze ve israil...

Bugün Gazze ve israil, iyi ve kötünün, aydınlık ve karanlıkların diğer adlarıdır...

Bu netlikten ötürü bugün bireyler, gruplar ve devletler de Gazze ve israil olarak ikiye ayrılmışlardır. Ve diyebiliriz ki, bugün herkes ya Gazze'dir ya da israil!

Bu zorunlu girişten sonra gelelim Erdoğan – Scholz görüşmesine ve israil'in yapmakta olduğu soykırım karşısında izledikleri politikalara...

Soykırımının 42 günü olan 17 Kasım'da Sayın Erdoğan'ın Almanya'yı ziyaretiyle gerçekleşen bu görüşmede, soykırımın yanı sıra iki ülke arasındaki ilişkiler de konuşuldu. Ama biz yazımızı iki liderin ve dolayısıyla iki ülkenin bu soykırım karşısındaki duruşlarıyla sınırlayacağız.

7 Ekim'den bugüne her iki liderin duruşunda bir değişiklik olup olmadığını, dahası soykırımın neresinde durduklarını öğrenmeye çalışacağız.

Ev sahibi Scholz'tan başlayalım...

Basın toplantısı esnasında Scholz, israil'in kuruluşundan beri bir işgalci olduğu... Bugüne kadar BM'nin kendisi hakkında verdiği onca mahkûmiyet kararından hiçbirini uygulamadığı... Binlerce kez savaş suçu işlediği... Ve şimdi de Hitler'in soykırımını aratmayacak şiddette bir soykırım yapmakta olduğu gerçeklerine rağmen ve bu gerçeklere inat, konuşmasına, "israil'in kendini savunma hakkı var" diyerek başladı ve devamında, bütün imkânlarıyla israil'in yanında olduklarını yineledi. Scholz, bir de Antisemitizme dikkat çekti.

Scholz'un güncel duruşunu şöyle özetleyebiliriz: Scholz, bütün imkânlarıyla yanında oldukları israil'in ateşkes yapmasına bile karşıdır ve Gazze'yi ya teslim alıncaya ya da yok edinceye kadar soykırımı sürdürmesini isterken, Almanya'nın içinde de Antisemitizme dikkat çekmektedir. Fiili durumdan kendisine çıkardığı vazife de şudur: İsrail'in açtığı Gazze Cephesinde Netanyahu'nun emrindeki bir şövalye gibi savaşmak ve Almanya'da da Antisemitizmle mücadele adı altında, Almanya'daki Müslümanların müktesep haklarını gasp etmek yönünde baskılarını ve baskınlarını yoğunlaştırmak...

Erdoğan'ın duruşuna gelince...

Erdoğan, başından beri birbirini inkâr eden iki ayrı duruş sergilemektedir.

Sözleriyle olayın adını doğru koymakta ve ana hatlarıyla şunları söylemektedir: Filistinliler, işgalci israil'e karşı meşru bir müdafaa yapıyorlar. HAMAS da bu meşru müdafaanın bir parçasıdır. Buna karşılık israil işgalcidir, katliamcıdır, işlediği binlerce insanlık suçu nedeniyle teröristtir ve bir Terör Devletidir! Yine bu amaçla milli yas ilan etmekte, toplantı ve miting yapmaktadır.

Fakat bazı eylemleri, yukarıdaki söz ve eylemlerini geçersiz kılmaktadır.

Örneğin, Scholz, nasıl ki, israil'in silah ve mühimmat ihtiyacını karşılıyorsa, Erdoğan da israil'in petrol, yiyecek, içecek, giyecek ve diğer envaiçeşit ihtiyaçlarını karşılıyor.

Bunun adını utanç mı koyarsınız veya stratejik dostluğun gereği mi yoksa başka bir şey mi, size kalmıştır.

İstisnaları hariç, İslam Ülkelerinin hepsi bu çelişkiyi yaşamaktadırlar. Oysa İslam Ülkeleri, israil'e olan ihracatlarını derhal durdurmalıydılar. Bu kadarına güçleri yetmiyor idiyse, en azından bundan sonraki ihracatlarını Gazze'ye insani yardım yapma şartına bağlamalıydılar.  

"Müslüman" liderlerin, soykırım yapan israil'e ihracat yapmalarının soykırımda suç ortağı olmak anlamına geldiğini bile bile devam etmeleri, ya gönüllü ya da rehin olduklarının bir sonucudur. Ki her ikisi de bir ülke için utanç vericidir!

Tabii, biz Müslümanlar da kendi ihmalimiz oranında ülkelerimizin bu zillete düşmelerinde pay sahibiyiz. Öyleyse dilsiz şeytanlardan olmayalım ve bize tahakküm edenleri uyaralım. Doğru işlerinde dayanışırken, zulümlerine ortak olmayalım... Aksi halde kaybedenlerden oluruz...