• DOLAR 34.944
  • EURO 36.745
  • ALTIN 2979.98
  • ...

Filistinlilerin geçen Cumartesi günü İşgalciye verdiği cevap üzerine Avrupa ülkeleri, hem milli bayraklarının yanına İşgalcinin bayrağını göndere çektiler ve hem de bütün imkânlarıyla İşgalcinin yanında olduklarını dünyaya ilan ettiler. Buna karşılık İslam Ülkelerinden herhangi biri ne milli bayrağının yanına Filistin bayrağını asabildi ve ne de bir iki istisnanın dışında Filistinlilerin meşru direnişinin yanında olduğunu söyleyebildi.

Filistinlilerin bu meşru saldırısı, kimlerin zalim ve zalimlerden yana olduklarını ve kimlerin de adaletten ve barıştan yana olduklarını da bir kez daha gösterdi. Diğer bir ifade ile kimin kâfir, münafık ve mümin olduğunu gösterdiği gibi, arafta duranları da gösterdi. Bilmeyenler için hatırlatalım... Araf; cennet ile cehennem arasındaki yerdir. Bu sözü şöyle de açabiliriz: Hiçbir tarafa geçmeyen ve tarafların arasında duran...

Arafta duranların kimler olduklarına baktığımızda ise, ne yazık ki, bunların neredeyse hepsinin kendilerini Müslüman olarak tanımlayanlar olduğunu görüyoruz. Bu da gösteriyor ki, bizim ümmet olarak bu zilleti yaşıyor olmamız, düşmanın gücünden çok, bizim söylemeye dilimizin varmadığı zaaflarımız, ihtiraslarımız ve cehaletimizdir.  

Başlıkta da ifade ettiğimiz gibi, Avrupa ülkeleri, İşgalci israil'in katil, işgalci ve haksız olduğunu ve bunun BM tarafından da defalarca tescil edildiğini bile bile, Filistinlilerin savunma saldırısına hemen açıklama yaparak, bütün imkânlarıyla İşgalcinin yanında olduklarını ilan ettiler. Ayrıca İşgalcinin Gazze'ye giden suyu, elektriği, ilacı ve insani yardımları kesmesini de yeterli görmemiş olmalılar ki, kendileri de insani yardımda bulunmayacaklarını bildirdiler. İslam Ülkelerine gelince... Ortak bir tavır koyamadıkları gibi, İşgalci ile olan ilişkilerini bile gözden geçireceklerine dair bir irade beyanında bulunamadılar. Yani bir iki istisna dışında kalanlar, İşgalci ile olan bütün ilişkilerini olduğu gibi devam ettiriyorlar.  

Hükümetlerimiz böyle de biz Müslümanlar farklı mıyız? Ne yazık ki, hayır! Örneğin, hükümetlerimizden İşgalciye ambargo uygulamalarını isterken, kendimizin ambargo uyguladığı vaki mi? Onların ürünlerine ödediğimiz her bir kuruşun mazlumlara sıkılan bir kurşun olduğunu adımız gibi bildiğimiz halde ürünlerini almaya devam etmiyor muyuz?

Dolayısıyla İslam Ülkelerinin, yani hükümetlerimizin bu ezik duruşlarını haklı olarak eleştirip mahkûm ederken, bu sapmadaki ve eziklikteki payımızı da unutmayalım.

Washington'dan Londra'ya ve Paris'ten Berlin'e kadar bütün küffar, hem de aynı gün içinde ateşten tek yumruk olup mazlumların üzerine yağarken, biz Müslümanlar hala kendimize özgü bir üslup bile geliştirebilmiş değiliz. Milliyetçilikten mezhepçiliğe ve cemaatçilikten ihtiraslara kadar envai çeşit illetimizin içinde debelenip duruyoruz. Bunun içindir ki, üslubumuza ve eylemlerimize rengini veren şey de dinimiz değil, daha çok milliyetçilik, mezhepçilik ve ihtiraslarımızdır. Tabii ki, bu halden kurtulmamız hatta ne kadar güçlü olurlarsa olsunlar, zalimlere karşı galip gelmemiz de mümkündür. Yeter ki, "ey iman edenler, iman ediniz" buyruğunun gereğini yapalım...