Küresel Ekonomik Sistem ve İslam İktisadı
Küresel ekonomik gücün kıskacında vasat ümmetin iktisadi durumunu anlamaya çalışalım: Küresel güçler çıkardıkları esasları baskı ve şiddetli cezalarla frenleyebiliyorlar. Bu kuralcılık dayatması kontrol edildiği yere kadar geçerliliğini koruyabilir. Ekonomileri de böyledir. İslam ve onun ekonomik bakışı, birinci derecede mülkün asıl sahibinin Yüce Allah olduğuna inanmasıyla küresel ekonomiden temelde ayrı düşer.
İslam’ın hayatın her hususunda olduğu gibi, iktisadi konuda da kendine has bazı ilke ve esasları vardır. Bunlar, çiğnenme gereği olmadan çiğnenirse en şiddetli cezalarla cezalandırılır. Ancak İslam, insanoğlunun ikili “Ona iki yol gösterdik” (Beled/10) şeklinde doğasının da farkındadır. Mali varlığı veya yokluğu hususunda kulun bir imtihanı üzerinden okuma yapar.
İslam iktisadını küresel ekonomiden ayıran özelliklerden biri de zenginin malı belirli bir limite ulaştığında, üzerinde dinen miktarı kesin bir şekilde belirlenmiş bir hak olduğunu emreder. (Mearic/24, Zariyat/19) Sadaka ve infakı, yardımlaşma ve dayanışmayı cennete giriş sebebi üzerinden bir okuma yaparak insanın insana her türlü meşru yardımı yapmasını teşvik eder. Bu bağlamda İslam, insanın hem bencil hem de diğerkam bir varlık olduğunun farkındadır. Bu bencil yönünü tamamen köreltmez. Onu toplumun menfaatine kanalize ederek kontrol altına alır. Sosyalizm onun bencil ve diğerkamlığını tamamen yok ederek devlete feda eder. Kapitalizm onun bencilliğini kanunen destekleyerek şımarık hale getirir.
İslam burada ciddi bir dengeye matuf ilke ve esaslar belirler. Kişideki benciliğin negatif boyutunu görür ve onu sürekli denetler. Aynı zamanda insanın diğer bir mali boyutu olan digerkamlığı da görür ve bu hususta kişiyi iyiliğe ve dayanışmaya kanalize ederek teşvik ve tebrik eder. Digerkamlığın aşırısını da hayatta büyük bir denge unsuru olan “Takva” ile frenlemeye çalışır. Görüldüğü gibi İslam iktisadi tasavvuru, beşer tahayyülünün fevkinde, ilahi bir düsturdur. O, bir yandan bağlayıcı esasları, bir yandan da vicdani ve ahlaki bir ruhu taşımasıyla tüm beşeri sistemlerden apayrı bir sistem getirmiştir.
İslam iktisadının, küresel ekonomiden ayrılan bir başka özelliği de gücü olanı toplumdaki yoksulları kalkındırmak için sorumlu tutar. Zenginin elindeki sermaye ile fakiri borçlandırarak faiz(Bakara/278) vermesini Allah ve Resulü ile savaşmak(Bakara/279) olarak değerlendirir. Küresel güçler ise, zengini daha fazla zengin, fakiri de daha fazla fakir eden faiz sömürüsünü kanun güvencesine almıştır.
İşte toplumun büyük bir kısmı bir azınlık zümrenin malına mal katmak için gece gündüz çalıştırılmaktadır. Öyle ki, küresel ekonomik kıskaçta birçok Müslüman, ekonomik kaygı ve telaşlar yüzünden ibadetlerine az bir zaman ayırmak mecburiyetinde kalmıştır. İslam iktisat programı olmadan büyük insanlık ailesinin bu buhrandan kurtulması mümkün değildir.
Çünkü İslam’ın iktisadi düzeninde özel ve kamu sektörleriyle beraber, gönüllü sektör olarak malum üçüncü bir sektör daha vardır. Ve bu sektörde psikolojik, sosyolojik ve antropolojik açıdan topluma bir ruh aşılar. Böylece İslam iktisadı bir düzen getirmiştir. Bu düzende her bireyin kendi menfaatine çalışmasının yanında, başka insanların ve toplumun menfaatini gözetme ahlakını aşılar. Kısaca hayatın her yönünde olduğu gibi, içinde ahlaki prensiplerin bulunmadığı hayatın her iktisadi ortamını da ölü kabul eder.
Sonsöz, “Yüce Allah’ın zenginden fakire bir mal akışı olan İslam iktisadı mı yoksa fakirden zengine bir mal akışı olan beşeri sistemler mi?”