Aziz İslam kültür külliyatının temel kaynağı Kur’an’dır. Kur’an’da sevgi esas, korkutmak arızidir. Yüce Allah kainatın yaratılışını zor altında kalarak yaratmamıştır. Kendi ind-i İlahiyesinde yaratılanları severek yaratmıştır. Yaratmış olduğu milyonlarca galaksileri sevdiği için yaratmıştır. Bu galaksilerden biri ve dünyamızın da içinde bulunduğu samanyolu galaksisi ve de onda bulunan dünya gezegenini sevdiği için hayata müsait bir şekilde yaratmıştır. Bu gezegende bulunan birçok canlı ve cansız varlıkları severek yaratmış. Bu canlılar içinde insanoğlunu sevdiği için dünyanın tasarrufunu insana verdi.

İnsana diğer varlıklardan farklı olarak, akıl, vahiy, nübüvvet, risalet, tefekkür ve özgür irade verdi. Bu özgür irade ile onlara hak ile batılı ayırt edecek izanı verdi. Bütün bunları mecbur olduğu için değil, sevdiği için vermiştir. Bu sevgide dört varlık ile teberrüz ederek kayıt altına alarak beyan etmiştir. Bunlar; Yüce Allah, akıl, risalet ve vahiydir. İslam kültür külliyatının temel esaslarında İlah, Resul ve kitap ile her şey kendi değeri içinde kıymet alır.

Bu bağlamda Kur’an’a, İlah-insan ilişkisi üzerinden bir göz atalım. Bu ilişkinin sevgi veya korku üzerine mebni olduğu araştırıldığında sevgiye dayalı olduğu rahatlıkla görülebilecektir. Kitabın, Rahman ve Rahim’le başlayıp nas ile bitmesinin bize bu manada çok şey verdiği kanaatindeyim. Yani, merhametle başlayıp nas ile bitmesi bize şunu gösterir. Bu ilahi kitap insana acıyarak, ona şefkat ve merhamet göstererek insanı muhatap almıştır. Benim Kur’anî tasavvurumda bu ilişkinin sevgi üzerine kurulduğunu kanıtlamada yeterli bir izahattır. Ancak konunun daha iyi ve kapsamlı bir şekilde anlaşılması için şüphesiz ki izaha mahal olan bir durumdur.

Yüce Allah, “Rahman ve Rahim” (Fatiha/1) ile başlar. Yaratan bir Halık olarak kendini “Rabbul-Alemin” (Fatiha/2) diye tanıtır. Hayatın nizam ve intizamını içinde barındıran, hayatın tüm yasalarını cami olan kitabullahı insanların doğruyu bulmaları için “Hüden Lil-Muttakin/Nas” (Bakara/2) diye takdim eder. Mekansal olarak belirli bir istikamete bağlanılmaları için, bu yönde dünyanın kalbi olan “Kâbetullah’ı” “Hüden lil-Alemin” (Ali İmran/96) olarak tabyin eder. Gönderdiği peygamberlerin sonuncusu olan Hz. Muhammed’i (sav) bütün alemlere “Rahmet” (Enbiya/107) olarak gönderdiğini ve bu manada insanı muhatap (Nas/6) alarak beyan eder.

Kısaca, insanlara, şefkat ve merhametle muamele edeceğini beyan ederek kitabına sevgi içerikli cümlelerle başladığını insana hitap etmiştir. Kendisini, kitabını, peygamberini ve Kâbe’sini sevgi ve merhamet içerikli tanıtan Allah’tan korkun demekten daha çok sevin denilmesi gerekmez mi? Demem o ki, Kur’an’da sevgi asli, korku arızidir. Ne var ki Hristiyanların düştüğü boşluğa da düşmemek gerekir. Şöyle ki; Hristiyanlar korkuyu tamamen yok sayıp dini salt manada sevgiye bindirmişlerdir. Dolayısıyla zalim ve mazlumu aynı potada sunarak dinin otokontrolünü devre dışı bırakarak ilahi adaleti yanlış sevgi tahayyüllerine kurban etmişlerdir. Yaşam için sevgi, adalet için korku olmalı. Batı Hristiyanlıkta sadece sevgi, İslam’da ise sevgi ile korku yerine göre birbirini tamamlayan iki unsurdur. Ancak sevgi esas, korku arızidir.

Günümüz İslami toplumlarda Yüce Allah sürekli kendisinden korkulan bir azap gücü olarak tanıtılmaktadır. Yüce Allah sürekli suçluyu yakalamaya çalışan ve elinden kimsenin kurtulamayacağı, güvenlik güç ve karakol komutanı gibi tanıtılması vahyin ruhuna uygun düşmemektedir. Korkuyu devreden çıkarıp ne yaparsan yap, tüm kötülüklere ‘Mesih’in çarmıha’ asılmasıyla her insanın kurtulacağı bir düşünce ilahi sisteme temelden ters düşmektedir. Aynen bunun kadar bir yanlış da korkuyu her amelin önüne koyarak sevgiden daha çok korkuyu öne çıkarmaktır. Çünkü Kur’an’ın üzerine bina edildiği temel kaidelerden biri “Emri bilmaruf ve Nahyi anilmünker” temel ilkesidir. O da marufun münkerden önce zikredilmesidir. Korku öne alındığında ise münker maruftan öne alınmış olur ki bu da Kur’an ve Sünnetin ruhuna uygun değildir.

Kısaca Kur’an epistemolojisinde korkuyu dinden tamamen kaldırarak ilahi adaleti doğru yorumlamamak yanlış bir dini tasavvurdur. En az bunun kadar sevgiyi arkaya atarak korku üzerine bir dini ibna ve inşa etmeye çalışmak da o kadar yanlış bir dini tasavvurdur. Hiçbir dine yakışmayan bu paradoksu, aziz İslam dini ile yan yana zikretmeye çalışmak ise asla mümkün değildir.