• DOLAR 34.483
  • EURO 36.41
  • ALTIN 2956.596
  • ...

Hayatın tamamında ve hassaten ticarette güven esastır. Güvenilir olmayan kişi veya tüccar kısa zamanda kazanıyor görünse de uzun zamanda mutlak surette kaybeder. Çünkü zaman içerisinde insanların ona güvenilirliği kaybolur ve onunla alışveriş yapmaz. Güvenilir kişi veya tüccar ise kısa zamanda kazanmıyor gibi görünse de uzun zamanda kazanır. Gün geçtikçe insanlar onu tercih eder. Onunla alışveriş yapar.

Güven “emn” kelimesinin karşılığıdır ve birisinden emin olma, ona inanma, ona dayanma, işini ona teslim etmedir. Bundan kaynaklı, malını, yeri geldiğinde ailesini ve canını emanet etmedir.  

Hz. Peygamber (s.a.s.) insanların en güveniliri ve “el-Emin” sıfatının sahibi idi ki peygamberliğin gelişinden ve sonra da insanlar en değerli ve kıymetli mallarını ona emanet etmiştir. Hz. Hatice’nin (r.a.) mallarıyla yapmış olduğu ticari seferde, eminliği ile kervandakilerin ve kervan sahibi Hz. Hatice’nin (r.a.) güvenini kazanmıştır. Bu sebeple Hz. Hatice’den (r.a.) evlilik teklifi almış, evlilik sonrası Hz. Hatice (r.a.) bütün malını emrine vermiş. Fakir iken zengin olmuş, evi barkı yokken ev bark sahibi olmuştur. Bu güvenle ona ilk inanan kişi Hz. Hatice (r.a.) olmuş, en büyük destekçisi ve yardımcısı olmuştur. Yine bu güven ile sıdk sahibi Hz. Ebû Bekir (r.a.) ilk inananlardan olmuş. Onunla da uluslararası ticaret yapan sahabenin çekirdek kadrosu iman etmiştir.

 Hz. Peygamber emin ve güvenilir olduğu gibi güvenilir olan tüccarları da övmüş ve methetmiştir. “Dürüst ve güvenilir tüccar, ahirette peygamberler, sıddikler ve şehitlerle beraber olacaktır” (İbn Mâce, Ticâret 1) şeklinde buyurarak dürüst ve güvenilir tacirlerin, her Müslüman’ın farz namazlarında on yedi defa, nafile namazlarında ve diğer vakitlerde defalarca okuduğu Fatiha’da, “Allah’ım beni yollarına ilet” diye dua ettiği insan sınıflarıyla beraber olacağına işaret etmiştir.

Güvenin zıttı aldatma ve kandırmadır ki Allah Resûlü (s.a.s.) Medine’de güven ve emniyetin olmadığı, insanların aldatıldığı, Yahudilerin hâkim olduğu çarşıya alternatif olarak güven ve emniyetin hâkim olduğu Medine çarşısını kurmuştur. Bu çarşıda güven ve emniyete aykırı vaziyetlerin yaşanmaması için denetlemeler yapmıştır. Bir gün pazarda dolaşırken bir buğday yığını dikkatini çekmiş, hububatı satan adamın yanına gelerek buğday yığınına elini daldırmış. Ancak buğdayın altı göründüğü gibi çıkmamış. Hz. Peygamber’in (s.a.s.) parmakları ıslanmıştı. Satıcıya ıslaklığın sebebini sorduğunda, yağmurdan kaynaklandığı cevabını almış. Bunun üzerine Allah Resûlü (s.a.s.): “Öyleyse insanların görmeleri için ıslak olan kısmı üste koyman gerekmez miydi?”(Müslim, İman 164) diyerek ticarette dürüstlüğe ve aldatmaya dikkat çekmiştir. Anlaşılan o ki, satıcı kuru ve ıslak olan buğdayı ayırmadan satışa sunmak suretiyle insanları aldatmaktaydı. İnsanları aldatmak ise, Hz. Peygamber’in (s.a.s) sünnetinden ve yolundan uzaklaşmak demekti. Bunun üzerine: “Müslümanlar arasında aldatma olamaz! Bizi aldatan, bizden değildir!”(Dârimî, Buyu’, 10)  buyurmuştur.

Fahiş fiyat, ölçü ve tartıda hile, malın defosunu veya ayıbını gizleme, yalan söyleme, yalan yere yemin etme, çokça yemin etme gibi temelinde tamamı aynı zamanda aldatma ve kandırma olan hallerin tamamı güveni zedeleyen ve aynı zamanda sahibine kaybettiren hallerdir.

Mevla’m daima güvenilen kullarından eylesin.