Zulüm baki kalmaz, taşlar yine konuşur…
Zâriyât Sûresi’nde anlatılan o sahne, yalnızca geçmişin bir hatırası değil; bugün insanlığın aynasına tutulmuş ilahî bir ışıktır. Hz. İbrahim, kendisine gelen yabancıları görür görmez “Selâm olsun size” diyerek karşılar. Onların kim olduğunu bilmeden, ev halkına yönelip semiz bir buzağı keser, ikram eder. Çünkü İbrahim, misafirin yüzünde Allah’ın rızasını görür. Ancak elçiler yemeğe el sürmeyince, içine bir ürperti düşer. Ardından o meşhur müjde gelir: “Korkma! Dediler ve ona bilgin bir oğul müjdelediler” (Zâriyât 51/28) Rahmetin, bereketin sembolü olan bu müjde, hemen arkasından gelen azap haberiyle yan yana durur. Çünkü aynı melekler, Lût kavmine yönelmişlerdir.
O kavim, haddi aşmış, insani ve ahlaki sınırları çiğnemiştir. Onlara gökten pişirilmiş taşlar yağar; ama bu taşlar sadece bir azap değil, bir ibret nişanesidir. Zira Allah buyurur ki: “Orada, elem dolu azaptan korkacaklar için bir ibret bıraktık” (Zâriyât 51/37).
Bugün Gazze’de, Filistin’de, dünyanın gözü önünde yaşananlar, o kıssayı hatırlatıyor. Çocukların üzerine yağan bombalar, sanki o “pişirilmiş taşların” çağdaş suretleri gibidir. Yalnız fark şudur: Bu kez taşları gökten melekler değil, insan suretine bürünmüş zalimler yağdırıyor. israil, “güvenlik” bahanesiyle şehirleri yerle bir ederken, masumları katlederken aslında kendi sonunu hazırlıyor. Her azgın kavim gibi, ilahî yasaya çarpmadan duramayacak.
Daha acı olan ise, dünyadaki birçok gücün bu vahşete göz yumması, hatta destek olmasıdır. Sözde barış anlaşmaları, sahte diplomasi oyunları, her defasında yeni bir yıkımı perdelemeye yarıyor. İbrahim’in sofrasındaki cömertlik, bugün zalimlerin sofralarına servis edilmekte, oysa İbrahim’in ikramı, misafireydi; mazluma idi, masuma idi. Bugün mazlumun ekmeğini zalime taşıyanlar, o kıssanın hikmetini anlamamışlardır.
İbrahim’in kalbine düşen korku, aslında adaletin yaklaşmakta olduğunun habercisiydi. Çünkü o bilirdi ki Allah, haksızlık üzerine bir düzen kurmaz. Tarih boyunca hiçbir kavim, zulmünü ebedileştirememiştir. Firavunlar da yıkıldı, Nemrutlar da; israilin bugünkü Nemrutluğu da elbet bir gün yıkılacaktır. Gazze’nin taşları, Lût kavminin taşlarına dönüşecek; mazlumun duası, göğü yarıp inecektir.
Müslümanlara düşen, İbrahimî bir vakar içinde direnmek, yardımlaşmak, merhameti ve adaleti aynı potada taşımaktır. Cömertliğimiz, zalimi beslemeye değil, mazlumu yaşatmaya yönelmelidir. Bugün Filistinli bir çocuk açsa, bu İbrahim’in sofrasında eksik kalan bir lokmadır. O sofrayı yeniden kurmak, insanlığın vicdan borcudur.
Ve unutmayalım: “Rabbin böyle buyurdu. Şüphesiz O, hüküm ve hikmet sahibidir, hakkıyla bilendir.” Hikmet, sabırla birleştiğinde zafer kaçınılmazdır. Zulüm sonsuza dek sürmez. Taşlar yine konuşur; adalet, vakti geldiğinde mutlaka iner.
Allah’ım, İbrahim’in sofrasındaki bereketi, Lût kavminin ibretini ve peygamberlerinin sabrını bize de nasip eyle. Mazlumların gözyaşını rahmete, zalimlerin zulmünü ibrete çevir. Gazze’de, Filistin’de, yeryüzünün her köşesinde adaletinle hükmet, merhametinle kalpleri dirilt. Bizleri İbrahim’in misafirperverliğinde, Lût’un iffetinde, Muhammed Mustafa’nın (s.a.s.) rahmetinde birleştir. Âmin.