Kur’an’ın kısa sûrelerinden biri olan Tin Sûresi, belki de insanlık tarihinin en çarpıcı hakikatini dile getirir: Allah insanı “ahsen-i takvîm” üzere, yani en güzel kıvamda yaratmıştır. Fakat bu şeref, iman ve salih amellerle korunmadığında hızla kaybolur; insan “esfel-i sâfilîn”e, yani aşağıların aşağısına yuvarlanır.
Bugün bu ayetleri okurken aklımıza ister istemez Gazze gelir. Tin Sûresi’nde insana bahşedilen değer, ne yazık ki modern çağda bombaların, zulmün ve çıkar savaşlarının gölgesinde hiçe sayılmaktadır. Bir yanda Allah’ın “en güzel kıvamda” yarattığı çocukların cansız bedenleri taşınırken, diğer yanda uluslararası platformlarda eylemsizlik hâkimdir. Bu eylemsizlik, “aşağıların aşağısına düşüşün” modern yüzüdür.
Sûrenin başında Allah Teâlâ, tin ve zeytine, Sina dağına ve emin beldeye yemin eder. Zeytin ağacı, Filistin topraklarının sembolüdür. O ağaç, hem bereketin hem direncin simgesidir. Bugün ise o zeytinlikler sökülüyor, kökleri yakılıyor, bereketin sembolü zulmün hedefi hâline getiriliyor. Tin Sûresi’nin bu yemini, adeta Filistin topraklarını da şahit gösterir: Ey insanlık, değerini unutma!
Ne yazık ki dünyada güç dengeleri, ahlâkın ve adaletin önüne geçirilmiştir. İnsan hakları nutukları atan ülkeler ve sözde İslâm ülkelerinin sadece bildiri ve kınamalarla yetinip Gazze’deki vahşete göz yumması, Tin Sûresi’nin “esfel-i sâfilîn” tasvirinin canlı bir örneğidir. Çünkü en aşağıya düşüş, sadece bireysel bir yozlaşma değil, medeniyetlerin çürümesi demektir.
Ama sûre umutsuzlukla bitmez. “İman edip salih amel işleyenler hariç.” Bu ifade, insana yeniden yükseliş kapısı açar. Bugün Filistin direnişi, bu kapının bir sembolü gibidir. Ellerinde modern silahlar olmayan, fakat iman ve azimle siyonist soykırıma ve vahşete karşı duran iman ehli insanların, İslâm ve insanlık onuru adına verdikleri mücadele, bu ayetin canlı bir tefsiri gibidir.
Son ayetlerde sorulan “artık bundan sonra ceza günü konusunda seni kim yalanlayabilir?” hitabı, aslında bugün tüm dünyaya yöneltilmiş bir sorudur. Adaletin, merhametin, insanlık onurunun bu kadar çiğnendiği bir çağda, insanlık hangi yüzle hâlâ medeniyet ve insan haklarından söz edebilir?
Ve cevap: “Allah, hükmedenlerin en güzel hükmedeni değil midir?” Bu cümle, mazlumların son umududur. Gazze’de, Filistin’de ve dünyanın dört bir yanında adalet bekleyen yüreklerin sığınağıdır. Zulmün sahipleri güçlerine, silahlarına güvenebilir; fakat hükmün sahibi Allah’tır. Ve O’nun hükmü geldiğinde mazlumlar kazanacak, zalimler ise kaybedecektir.
Tin Sûresi, bugün bize hem bireysel hem toplumsal bir ayna tutuyor. İnsanın şerefini korumak için iman ve salih amellere sarılmak gerektiğini hatırlatıyor. Gazze’de yaşanan acılar, bu hakikatin ne kadar güncel ve yakıcı olduğunu gözler önüne seriyor. O aynaya bakabilenler, kendi duruşunu sorgulayanlardır. Çünkü asıl mesele şudur: Biz, insanı en güzel kıvamda yaratan Allah’ın emanetini, yani insanlığı ne kadar savunuyoruz?
Mevlâ’m bizleri iman ve salih amelleri ile mazlumun yanında durarak en yüce onuru kazananlardan eylesin. Mazluma sırt dönerek aşağıların aşağısı olanların seviyesine düşürmesin. Amin.