Borçlar hukuku toplumda bulunan her bir bireyin diğer bireylerle arasındaki mali/maddi ilişkiler düzenleyen bir hukuk biçimidir.

Bu sistem, Kur’an ve Hadislere dayanır. İslam hukuku, hayatın her alanına ya bir kolaylık, tedricilik, zorluğun def’i ya da bir kolaylığı elde etmek içindir.

İslam hukuku kulun kula karşı olan sorumluluklarında adil bir ortamı hazırlama temeli üzerine mebni ilahi bir sistemdir. İslam hukuku kişi ve toplumu ebter insandan kevser insana irtif’a eden ilahi bir nizamla elde edilen bir yatay kulluk bilincidir.

İşte bu minvalde bir hukuk sistemini içselleştiren bireylerden müteşekkil salah toplumunda fert veya kurumsal manada “mukarede ya da müdayene” işleri, İslam hukuk sisteminin çok kalabalık ve bir o kadar da zor olan bir bölümünü teşkil eder.

Çünkü İnsan yaratılış itibariyle zayıf yaratılmıştır. Kulun şehvet, şöhret ve mala olan çekiciliğine karşı bazı zaaf durumları oluşabiliyor. Bu zaafiyetin en çok olduğu hususların başında mal ve o malın borçlanmasında görülür. Bundan dolayı borçlar üzerinde durmamız gerekiyor. Gerek Kur’an’ın, gerek hadislerin ve gerekse İslam hukukçuları borçların üzerinde bir hayli durmuşlardır. Bundan dolayı, Kur’an’ın da en uzun olan Bakara/282. ayetine deyn ayeti ismi verilmiştir. İslam hukukunda borçlar sistemi iki salah sütun üzerine bina edilir. Biri içsel olarak bir inanç ve bilinç düzeni, diğeri hukuki yaptırımlar. Önce içsel bilinci kısaca izah edelim:

İslama göre genel manada hayatın üç misakı vardır: Şehadet, Emanet ve Risalet misakı. İslam iktisadını İslam hukuk sisteminden bağımsız düşünemeyiz. Bu manada borçları, sırasıyla şu üç misak bağlamında bir değerlendirelim. Bunların tanımına geçmeden önce her ibadet ve muamelatta olduğu gibi borçlar hukukunda da bir içsel salahın sağlanması gerekir.

Borçların şart ve rükünleri, kayıt ve isbatı gibi temel ilkeleri işin aleni boyutunda bazı esaslara alenen bağlanılır. İslam hukuk sisteminin tamamında içe dönük bir salah olmadan kulluk bilinci sakat kalacağı gibi, borçlar hususunda da durum aynıdır. Borçta alacaklı ve verecekli olanların içsel salahın ideal değerler sistemi içinde bir inanç şuur ve bilinci olmadan bir borcu sorunsuz sonuçlandırmak nerdeyse imkansızdır. Şimdi bunları çok kısa bir şekilde tarif etmeye çalışalım;

Şehadet misakı üzerinden borçlar: Şehadet misakı, insan Allah ilişkisini, karşılıklı şehadet esası üzerinden bu misak ile belirler. Yani Yüce Allah’ın her halimize şahit olduğu bilinci ve inancına sahip kişinin nazarında dinin, sadece mücerret manada emir ve yasaklardan ibaret, Yüce Allah’ın ise emreden ve nehyeden bir varlık olmaktan çıkacağını, böylece kişinin iç aleminde imanın kazandırdığı en kıymetli kazanımının içsel bir salahla iman, ibadet ve muamelat ruhunun ahlaka dönüştüğü bir değerler sistemi içinde Yüce Allah’ın her şeyde olduğu gibi borç alıp vermemde de şahit olduğuna dair bir misaka şehadet misakı diyoruz.

Emanet misakı: İnsan ile dünya ve alem arasındaki ilişkiler bu misakla salaha ulaşır. İnsanın elindeki eşya ve nimetlere mülkiyet ve egemenlik üzerinden değil de emanet üzerinden bir bakışla değerlendirilir. Emanet sahibinin direktiflerine göre müstamel olunur.

Risalet misakı: Bu, peygamberlere yapılan bir misaktır. Peygamberin şahsında tüm Müslümanlara şehadet ve emaneti hatırlatma görevini ifa edilecek bir misaktır.

İşte bütün kulluk görevlerinde olduğu gibi insanda bir iç salahın olması deyn değerler sisteminin iç otokontrolünün sağlanması gerekir. Borç alan ve verenin gönlünde bu üç misakı içselleştirebildiği oranda borçlarını sorunsuz sonuçlandırabilir.