Hz. Pir Celaleddin-i Rumi (ra)ın başta Mesnevisi ve diğer eserleri ilahi hakikatlerin temsil ve teşbihlerle anlatımından ibarettir. Hz. Pir’in temsilleri ve bunlardan çıkardığı sonuçlar oldukça etkileyici ve öğreticidir. Bugün sizlere o etkileyici teşbih ve veciz sözlerden bir nebze sunmak istedim. Umarım beğenecek ve etkileneceksiniz.
Diğer Hintli, “Konuşma, namazın bozuldu” dedi.
Üçüncüsü, “Arkadaş, ne diye onu kınıyorsun, öğüdü sen kendine ver.”
Dördüncüleri, “Hamdolsun” dedi, “Şu üçü gibi ben de o hataya düşmedim.”
Ne mutlu o cana ki kendi ayıbını görür de başkalarının ayıbıyla uğraşarak kulluğunu ifsat etmez.”
“Kibir kokusu,
Hırs kokusu,
Tamah kokusu, söz söylerken soğan gibi kokar. Yememişim diye yemin etsen de.”
“Dünya bir dağa benzer. İyi olsun, kötü olsun, ne söylersen onu duyarsın dağdan. Bir güzel söz söyledim, dağ çirkin cevap verdi sanırsan yanılırsın, buna imkân yok. Bülbül dağa karşı şakısın, çilesin de dağdan karga sesi gelsin; yahut insan seslensin de dağ eşek anırışıyla yankılansın; mümkün değil. Şayet eşek anırışı duyuyorsan iyice bil ki anırmışsın .
Dilerim bu gök kubbe, daima hoş sesli kılsın seni”.
“Avcı yem saçarsa, bunu acımasından, cömertliğinden yapmaz; kuş avlamak için saçar.”
“Akıbeti düşün ey can !
‘Madem ki sonunda mezara yüz tutacağım tek Allah'a alışmam daha iyidir.
A canım, sonunda değil mi ki çenemiz bağlanacak, öyleyse çenemi az oynatmam daha doğru olacaktır”
“Gaflet bedenden kaynaklanır. Yani bedene ait istekler bizi Hak'tan uzaklaştırır. Hak aşığı bedenle ilgili arzulardan kurtulunca ilahî sırları görmeye başlar. Her ağırlık, her usanç beden kaynaklıdır. Ruh ise hafifliği yüzünden rüyalarında olduğu gibi hep uçma halindedir.
İnsanoğlu ikinci defa doğunca; yani ana rahminden doğduğu gibi, kendi bedeninin rahminden doğup nefsani arzularından kurtulunca illet ve sebepleri ayağının altına alır”.
“Öküzün biri, ansızın Bağdat'a gelir. Ve şehri bir baştan öbür başa dolaşır. Bağdat şehrinde hoşlandığı nimetlerden yalnız kavun ve karpuz kabuklarını görür.
Öküzle eşeğin seyrine layık olan şey, ya yolda dökülen ve saçılan samandır ya da yolların kenarında biten çayır çimendir.
Ey akıllı, sen başını yerden ve yerdekilerden kaldır da yukarılara bak. Yoksa eşekler ve öküzlerin ahırında onlarla beraber kalakalırsın”.
“Nefsin sağ elinde tespihle Mushaf vardır; yenindeyse hançerle kılıç gizlidir.
Çoban sürüye kahırla bağırsa bile belki bu bağırış, sürüyü sevdiğindendir.
A ihtiyatlı kişi, köpeğe bile bir lokma ekmek atsan, önce koklar da sonra yer”.
“Pekmezin içinde ne kaynatılırsa pekmez tadını alır. Bilgi de nurla karışır, kaynaşırsa inatçı kişiler bile bilginle aydınlanır.
“Yolcu yol üzerinde ev yapmaz, göç eden evde bir şey bırakmaz”.
“Be adam kendine bak , aleme kapılma; filan şöyle diyor, feşman böyle diyor deyip durma.
Filan sana gavur demiş, feşman sana din eri; vazgeç bunlardan, gözünü aç, bundan böyle halkın gözüyle bakma, yürüme”.
“Ana rahmindeki çocuk gibi azıcık oyna, kımılda da sana, nûr gören duygular bağışlasınlar. Ana rahmine benzeyen, şu sıkıntılı, kasvetli, kederlerle dolu dünyadan dışarı çıkarsan, yeryüzünden daha geniş, daha ferah bir âleme çıkmış olursun.
“Geceleri yürü, çünkü gece sana sırlar dünyasının kapısını açar”.