Kimsenin kendisini tam anlamıyla saklayamadığı bir paylaşım çağında derdiyle, gündemiyle bir şekilde teşhis edilmeyen kaldı mı?
Kim neyin peşinde? Neyin hesabını yapıyor? Kim, kimle beraber? Kim, insanlığa ne katıyor, ne sunuyor? Tüm bunlar ve çok daha fazlası artık bir gizemin cazibesini beslemiyor. Sırların önündeki surlar ne ise birer birer yıkılıp gidiyor.
Aslında insanı, bu zamanda ele veren yönü, aradığı şeyden başkası değil. Ne güzel özetliyor Mevlânâ Hazretleri:
“Tâ der taleb-i govher-i kânî kânî
Tâ der heves-i lokma-i nânî nânî
În nükte-i remz eger be-dânî dânî
Her çîzî ki der costen-i ânî ânî.”
“Maden içindeki cevheri aradıkça madensin sen.
Yalnız ekmek derdindeysen, ekmeksin sen.
Eğer bu gizli nükteyi anlarsan, âlimsin sen.
Her neyin peşinde koşuyorsan, osun sen.”
İnternette herkesin ne aradığı kaybolmuyor. Ve küresel tüccarlar, bunu kolaylıkla tespit ettikleri için kimsenin yakasını bırakmıyorlar. Ve işi öyle abartıyorlar ki, şu noktadalar: “Namazı mı soruyorsun, gel sana onun bütün bilgisini satalım, duygu sormuşsun, gözyaşının fiyatı şu, tesellinin bu. İstersen premium abone ol, derdini soralım, ümit verelim, azmini artıralım, motive edelim..”
Mevlana Hazretlerinin kastettiği o “arama” mefhumu, Kuran-ı Kerimde 47 defa geçer. Bu kelime “ibtiğa” masdarıyla ifade edilir. Bu kavram istek, temenni, gaye gibi yan anlamlar içerir. Müspet ve menfi bütün arayışlar için aynı kelime kullanılır.
Aramak kişiye sorumluluk yükleyen ciddi bir mevzudur. Müminun ve Mearic Suresinde namaz kılanların iffetlerini korumasından bahsedilirken “bundan ötesini arayanlar haddi aşanlardır” der.
Allah’ın rızasını istemek de aynı bu “aramak” kelimesiyle geçer. Mesela: “O, hiç kimseye karşılık bekleyerek iyilik yapmaz. (Yaptığı iyiliği) Ancak yüce Rabbinin rızasını aradığı için yapar.” (Leyl 19-20)
“Dil ile ikrar kalp ile tasdik” diye tarif edilen imanı Üstad; “intisap” diye özetler de iman, bir de “aramak” diye tarif edilebilir. Hakkı aramak, doğruyu aramak, rıza-yı ilahiyi, mazlumu, yetimi, garib gurebâyı aramak. Dua alınacak adresi, hayra davet olunacak muhatabı aramak, onarılacak gönlü, düştüğü günah çukurundan çıkarmak için silinmişi, yitmişi aramak..
Hazret-i Mûsâ (as): “Yâ Rab! Seni nerede arayayım?” diye niyaz edince Hak Teâlâ’nın: “Beni kalbi kırıkların yanında ara!..” buyurduğu nakledilir.
Amel defterimizin büyük bir kısmı herhalde “arama geçmişi” ile dolu olacaktır.
Kaynaklarda akıcı detayıyla yer alan Selman-ı Farisi radıyallahu anh’ın, Son Peygamber Hz. Muhammed sallallahü aleyhi ve sellemi arayışı ve bu uğurda katlandığı çileler de hayli ibretliktir.
Yine İbrahim b. Edhem’in “damda deve mi aranır?” sorusuna; “Sen Allah'ı, altın tahtta ve atlastan elbiseler içinde arıyorsun, damda niye deve aranmasın?” şeklinde aldığı cevap da Hakkı aramanın niteliğinden haber verir.
Allah muhafaza, ömür sermayesini sırf fani lezzetleri arayarak heba edip de yolun sonunda “ne buldum, elime ne geçti?” diye soramadan geçip giden insan tavrı ne hazin bir hüsrandır.
Herkesin inancı, düşüncesi, iddiası, eğlencesi kendine. Yalnız akıl varsa şu kadarını da sormalı herhalde:
“Sayılı günlerim geçip giderken bunu neye harcıyorum? Ve harcadığıma değiyor mu? Bulduğum şeyler, yarınlarımda ne kadar benim? Hep bir şeylere erişmek, bir şeyler elde etmek için aradım, didindim durdum da bütün bunlar ne adına idi, kimi memnun etmek içindi? Ve o hak etti mi bunu?”
Ve maalesef dünya, yanlış arayışların elinde inlemeye devam ediyor.
“Kim İslam'dan başka bir din ararsa, onunki kabul edilmeyecektir. O ahirette de kaybedenlerdendir.” (Âl-i İmran 85)
Allah-ü Teâlâ, bize kendi rızasından başkasını aratmasın.. Amin.