İnsanı insan yapan temel değerler vardır. Onların muhafazası çok önemlidir. İnsanı diğer varlıklardan ayıran bu özelliklerin ikamesi, hayatın idamesi için de olmazsa olmazdır.

Dünya var olalı, bu değerlere sahip çıkanlar, hayatın idamesini sağlamışlardır. Genel ahlaki değerler, adalet, dürüstlük, vicdani muamele… Böyle uzayıp gidiyor.

Biz buna “fıtratın gereklilikleri” de diyebiliriz. Onlar olmadan yeryüzünde ıslahın sağlanması ve dolayısıyla ifsadın önüne geçilmesi mümkün değildir.

Bugün, fıtrat dışı hareketliliklerin bu topluma dayattığı şey aslında sürünmektir, yok oluştur, bitiştir.

Cinsel eğilim ve benzeri kavramlarla, tabir yerindeyse neslin bitişine zemin hazırlanıyor. Eşcinsel evlilik, erkek düşmanlığı ve daha fıtratla savaş anlamına gelecek cüretkârlıklar her geçen gün artıyor.

“Rol model” diye günümüz gençlerine sunulanların neredeyse tamamı, bu hastalıklarla müptela olanlardır. Bu, ortada bir gerçek olarak duruyor.

Erkek düşmanlığı üzerinden aileye açılan evlilik düşmanlığı, gençlerin ya geç evlenmelerine ya da hiç evlenmeyip ahlaksızlık çukurunda debelenmelerine sebebiyet veriyor.

2000’li yılların başından bu yana, nüfusa göre evlilik sayıları hızla düşerken meşru olmayan birlikteliklerden doğan çocuk sayısı artmıştır. Kadına verilen sözde değerin sonucu; erkek düşmanlığı ve evlilikten kaçış olmakla beraber, gayrimeşru yollara tevessül etme hususu yaygınlaşmıştır.

Fıtrata savaş açanların taktikleri çok farklı olmuştur. Çok sinsice ve kapsamlı bir çalışma yürütülmüştür.

İnsanların ve özellikle gençlerin öncelikleri, fıtratın gereği olan çalışmalardan çok daha farklı ve değişken olmuştur.

Batı’dan getirdikleri sözde sanatçı ve oyuncular üzerinden fıtratın canına okunmuştur.

Bu kadar yoğun vahşetin yaşandığı Gazze meselesi ortadayken, siyonistsever bir sözde sanatçıyı getirip salonlarda ağırlamak hangi aklın ürünü olabilir?! Bunu kotaranlar siyonist değilse, nasıl bir dine veya zihniyete sahip kişiliklerdir?! Gerçekten insan merak ediyor.

Geçenlerde Resmî Gazete’de yayımlanan bir yazıyla, sağlık kurulu raporu veriliş nedenleri arasına “Cinsiyet Değişimi” seçeneği de eklendi. Kesinlikle, bütün bunlara salt bir sağlık sorunu buhranı gözüyle bakılmıyor; ahali de öyle değerlendirmiyor.

“Aile Yılı”nda cinsiyet değişimini, gayrimeşru doğan çocuk artışlarını, Enrico Macias konserini konuşuyoruz! Yahu, bunları halkın gündeminden çıkarın artık!

Aileyi güçlendirecek fıtratı konuşalım; ahlaki değerlerin korunması için STK’ların yaptığı güzel çalışmalara destek verelim. Devlet ve hükümet olarak “Aile Yılı”nın ruhuna uygun festivaller ve kültürel etkinlikleri artıralım. Bu doğrultuda yeni diziler ve filmler için atakta olalım.

Dört bir yandan gelen hayasızca akına, dört bir yandan iyilik ve marufla karşı duralım.