Haya fıtri bir duygudur. Fıtratın korunması nispetince varlığını korur, fıtrat bozuldukça bir çok fıtri duyguda olduğu gibi haya duygusunda da aşınma ve erime olur. Dolayısıyla fıtratı bozulmuş insanların ve yozlaşmış toplumların en belirgin özelliklerinden biri hayasızlıktır.

Ayrıca haya duygusu salt utanma ve çekinme merkezli bir duygu değildir.

Haya aklın, iffetin ve edebin bir göstergesidir. Örneğin bazı felsefeciler, 'hayanın iffet erdeminden doğan bir fazilet olduğunu' kabul ederler.

'Gazali ise, çocuklarda temyiz melekesinin ilk alametlerinden birinin haya duygusunun belirmesi olduğunu, çocuğun mahcubiyet duyup bazı fiilleri terk etmesinin, onda akıl ışığının parlamaya başladığının göstergesi olduğunu, böylece çocuğun, kendi muhakemesiyle bazı şeyleri çirkin görmeye ve onları yapmaktan çekinmeye başladığını söyler.

Bu aşamadan sonra Gazali, çocuğun eğitimiyle ilgilenmenin önemine vurgu yaparak bu eğitime sosyal yaşam kuralları ve adabı muaşeret konusunda çok önemli bir yere sahip olan, yemek ve sofra adabıyla başlanmasını tavsiye eder. '(İḥyaʾ, III, 72).

Haya ile akıl arasındaki bağa vurgu yapan, bu minvalde hayanın sadece bir çekinme, mahcup olma, sıkılma, utanma duygusu olmadığını, bilakis hayanın, düşünme, akletme, fıkhetme yani muhakemenin göstergesi olduğunu kabul eden bir çok alim vardır.

Allah'ın (c.c) sevdiği ve övdüğü en önemli fıtri özelliklerden olan haya ile ilgili Hz. Peygamber'in (s.a.v) bazı hadisleri şöyledir:

'Haya îmandandır!' (Buharî, iman)

'Haya ve îman bir aradadır; biri gittiğinde diğeri de gider!' (Süyûtî)

Demek ki haya aklın alameti olduğu gibi aynı zamanda da iman alametidir. Noksanlığı ise belki zekanın (!) değil ama aklî selimin ve imanın noksanlığına işarettir.

Yine Nebevî hazineden altın misali olan şu hadisleri de zikretmek oldukça elzem..

'Haya ancak hayır kazandırır.' (Buharî, Edep)

Buda demek oluyor ki, hayalı insan daima kardadır. Belki bu kar, dünya ölçekleriyle hayatı ölçenler için pek bir şey ifade etmeyebilir. Fakat kar, zarar hesabını hesap gününe göre yapanlar için kazançlar üstü bir kazançtır...

'Hayanın hepsi hayırdır.' (Müslim, Îman, 61)

Yine demek ki, bazı zamanlarda hayanın dozunu fazla bulmak, orasından burasından yontmaya çalışmak, modernitenin kalıplarına göre şekillendirmeye çalışıp, ince (!) ayarlar vermek, Nebevî ilkerle çelişmektir. Zira haya tamamen hayırdır.. Şerr' miş gibi insanları hayadan soyutlamaya çalışmak ise hayırdan uzaklaştırmaktır.

Yine Ebû Mesut'un (r.a.) naklettiğine göre, Hz. Peygamber (s.a.v.) şöyle buyurmuştur:

'İnsanlık, ilk günden beri bütün peygamberlerin üzerinde ittifak ettikleri bir söz bilir: Şayet utanmıyorsan, dilediğini yap!' (Buharî, Edeb, 78)

Çünkü utanma duygusu giden insan için ölçü artık hevadır. Bu sebeple yaşamında Allah'ın ahkamına, Peygamber' in hayatına göre değil, kendi nefsine, hevasına göre ölçer, biçer ve nihayetinde her dilediğini de, büyük bir pervasızlıkla yapma potansiyelinde olur. Psikolojik analizlere göre, utanma duygusu azalan insan, sosyal hayatta, utanma duygusu olan insanları ayıplama ve kınama eğiliminde olur sıklıkla. Böylece kendilerine bu yolda yoldaşlık edecek insanlar bulmak suretiyle, fıtratlarından gelen imdat çığlıklarını ve elbette vicdanlarının sesini bastırmaya çalışırlar. Kendisi gibi olmayan insanları baskılamak, kendileriyle olan iç savaşlarını bastıran insanların belirgin özelliklerindendir.

Netice olarak:

'Her dinin (kendine özgü) bir ahlakı vardır; İslam ahlakı(nın özü) hayadır.' (İbn Mace, Zühd, 17)

Bizzat Nebevî sünnette ne olduğu, ne olmadığı gayet açık olan haya ile oynamak, sosyal hayatta-hayaya seküler toplumların normlarına ve kendi kafasına göre format atmaya çalışmak, İslam' ın özüyle, ahlakıyla oynamak ve format atmaktır!...

Dikkat! Hayasızlık özgüven değildir!!!

İnsanların ve bilhassa kadınların haya perdesini yırtmaya kimsenin hakkı yoktur ve kimsenin haddi de değildir!

Haya perdesini keyfimize göre değiştirip, zevkimize göre şekil verdiğimiz oturma odalarımızın perdesiyle karıştırmayalım!