Sudan’da iki yıldır hızını artırarak süren bir katliam var. Sistematik, planlı ve yarınlarımız için yazılacak tarih için dehşet sahneleri, zorunlu göç, infaz, katliam belki de etnik temizlik!..

Mimarları belli, hedefleri de belli ancak “aklı ve gücü” kendisine yetmeyen her “kişi, toplum, millet, devletin..” yaşadığı, yaşayacağı şeyi şimdi de Sudan yaşıyor!

Gözlerimizin önünde, kaşla göz arasında, kendini arayan kıtanın bir yanında…

Orada dünyanın en çaresiz insanları vahşeti yaşıyor.

639’da Mısır’ın fethiyle İslam ile tanıştı. Yeni keşfedilen 1200 yıllık cami kalıntıları da bunu doğrulamaktadır.

Sudan, Mısır’a hâkim Emevi ve Abbasî dönemlerinin de şahidi. Akabinde Selahaddin Eyyubi(1172) ile yapılanan Kurdofan (merkezi ana bölge) etrafında yapılanan iktidarların çekişmesi Selahaddin sonrası hiç dinmedi. Mısır’ı Memlüklerden devralan Osmanlı hâkimiyeti(1517) Sudan’dan Somali’ye hükmetti.

Osmanlı Valisi Diyarbakırlı Mehmed Ali Paşa, güneydeki Funç Sultanlığını da kaldırarak Sudan’ın tamamının hâkimi oldu. Muhammed Ahmet el-Mehdi’nin liderliğini yaptığı Ensar Hareketi, Mehmed Ali Paşa’nın bir devamı olsa da İngilizlere yenildi.

İngiliz işgal dönemi (1899-1956) sonrasında sorun olan Darfur bölgesi, günümüzde de çatışmaların merkezi konumunda.

İşgal, iç savaşlar, darbeler silsilesinin hiç eksilmediği Sudan’ın en büyük dramlarının yaşandığı Darfur, son keşfedilen altın, kıymetli madenler yüzünden dış güçlerin iştahını kabartmaktadır.

İkinci yılına giren katliamların sebebi, Ömer el-Beşir sonrası iktidarın paylaşılamamasıdır. Beşir döneminin suçluları arasında sayılan kimi komutan ve milis kuvvetleri bugün başta israil ve Amerika olmak üzere bunlara taşeronluk yapan bölge ülkelerinden silah ve lojistik destek almaktadır.

Son olarak Beşir döneminin de sorumlu komutanlarından Egemenlik Konseyi başkanı ve resmi orduyu temsil eden Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ve Orgeneral Hamdan Dagalo’nun temsil ettiği Hızlı Destek Kuvvetleri arasındaki çatışmalar, yüz binlerin katline, katliamlara sebep olmaktadır.

İşin garibi ikisinin silah tedarikçisinin de aynı olmasıdır.

Diğer cephedeki General Hamdan ise BAE’den silah ve para yardımı almakta.

BAE’nin CIA/MOSSAD’dan habersiz davranamayacağı da ortada.

Anlaşılan şu ki; finansörü aynı gözüken bu iki cephe, Sudan’ı harap etmeden duramayacak! Hamiler, Sudan’ın aldığı son şekli görünceye kadar da savaştıracak..

Savaşan tarafların; savaşı durdurmak, halkın sesine kulak verme gibi bir şansları, aklı, yeteneği ve dahi vicdanı da yok gibi! Olsa dahi hamileri bırakmayacak.

Korkumuz; israili koruyan bir Kral Abdullah’ın Ürdün’ü veya zenginliklerini Trump tüccarına veren Körfez Beylikleri gibi bir iktidar oluşuncaya kadar savaşın sürdürülmesidir.

Sudan’ın STK’ları, aktivistleri, sessiz çoğunluğu… belli ki işin farkında ama imkanları kıt, sesleri engelleniyor. Bunların hayatları da tehlikede.

Bize düşen o mazlumların sesini duyurmak, çatışanları barışa, ortak akla çağırmak.. Daha da önemlisi Türkiye gibi bir gücün merkezi belli o savaş baronlarının tamamen dışında aracı olmasıdır.

Afrika’daki iç savaşların, akla, iz’an ve imana, makul yasaların dışında bir vahşet şeklinde olduğu açık. Akl-ı selim değil, akla/insafa aykırı bir akıl silahlandırılıyor. Vahşet büyüyecek! Milyonların canı, Sudan’ın geleceği.. söz konusu!..

Çaresiz Sudan; Ruanda, Gazze olmasın! Vesselam.