Ortadoğu’da çok sorun vardır. Çünkü “oradan uzun bacaklı İngilizler geçti” hem de delerek!..

Bu sömürü ajanları; sürekli kanaması gereken yaralar için geleceğe yönelik kritik hesaplar yaptı. Bu şeytani hesapların merkezinde tabi ki zulüm ve adaletsizlikler vardı. Onu ektiler!

Bunu, ümmetin son şemsiyesi hilafet ve Payitaht İstanbul sekerattayken yaptı.

Yiğidi öldür, hakkını ver sözünün hatırına eğri oturup doğru konuşalım! Her ulusun etkili ve yetkilileriyle mahrem, gizli görüşmeleri oldu… Anlaşıp uzlaştıkları nice etkili ve yetkiliye kendi bünyelerinde cülûsiyeler, mevkiler verdiler. “Uzlaşı ve tavizlerin(!)” sınırını, şartlarını konuştular!

Derken “..vakt erişti hefte vû eyyam ile!”

Belirledikleri bu yerlilerin sırtına, yabancı hesap ve hedefler yükletildi! Zenginlikleri sömürmek için asi halkı sevk ve idare edebilecek etkililere amatör savaşlarda zaferler verdiler. Bu zaferler için kurtarıcı kahramanlar atandı. İşleri zordu!..

Düşünün; “bin yıllık din ve değerlerle savaşmak; zenginlikleri peşkeş çekmek; kökü mazide olan siyaseti; alim, duayen, kanaat önderlerini.. sahnenin dışına atmak!.. Kimisini hayatın dışına atmak, kimisini imha ve infaz etmek!.. Daha da beteri, kardeş ulusların baş tacı ettikleri o sultanlara kendi öz yurdunda bir mezarı dahi layık görmemek!..”

Kolay mı? “Bu derde ne derler sizde?”

Bunlar Rabbimin dört kitabında da günahtı, suçtu, cinayetti!..

Gel gör ki; Bin yıllık kadim kardeşler(!) “günaha hasenat, suça hizmet, cinayete lezzet” dedi; demeye de devam etti!...

Daha garibi de vardı. Sokaktaki zağarın mağduriyetini konuşan küresel güçler de aynı teraneyi okudu. Hesap sorma makamında koparacakları taviz ve ticarete yoğunlaştılar!..

O gün bu gündür; zalim, mazlum; mazlum ise gayrı eşkıya.. kalakaldı!

Sömürgeciler, sömürü için kör, sağır, dilsiz oldular. Bu anlaşılır; Yedi Başlı Kâsır Dev’e kan ve gözyaşı lazımdı ancak hakim kardeş ulusların maziden ders almaları lazımdı!..

Sanal korku, asimilasyon, red ve inkarcılığın olmadığı; hüsn-i kabul ile Kürdistan’ın olduğu mazide mazlum Kürd halkı; birlik ve beraberlik, kardeşlik adına yüzyıllarca Şark Cephes’nin sarsılmaz teminatı, emniyet ve asayişin adı ve adresi olmuştur!.. Çünkü;

“Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız/ Karşıyaka köyleri, obalarıyla/ Kız alıp vermişiz yüzyıllar boyu,/ Komşuyuz yaka yakaya/ Birbirine karışır tavuklarımız/ Bilmezlikten değil,/ Fıkaralıktan/ Pasaporta ısınmamış içimiz/ Budur katlimize sebep suçumuz,/ Gayrı eşkiyaya çıkar adımız/ Kaçakçıya/ Soyguncuya/ Hayına.../…/

Vurun ulan vurun! Ben kolay ölmem!/ Ocakta küllenmiş közüm Karnımda sözüm var Halden belene!

Babam gözlerini verdi Urfa önünde/ Üç de kardaşını/…/ Ömrüne doymamış üç dağ parçası./ Burçlardan, tepelerden, minarelerden/ Kirve, hısım… Dağların Çocukları/ Fransız Kuşatmasına karşı koyanda!..// Kirvem hallarımı aynı böyle yaz!”(A. Arif)

Tam bir asır Saddamların, Şah ve Şeflerin reçetesi çözüm olarak uygulandı!

“Red, inkar, asimilasyon, tehcir, katliam, etnik temizlik!...

İran’da Mahabadlar; Irak’ta Hiroşima’nın kardeşi Halepçeler; Koçgiri, Dersim, Zilan, Palo, Ağrılar yaşatıldı! Suriye’deyse annesinden canlı doğan sabilere kimlik de verilmedi!..

Fakat olmadı!.. İtiraf edelim: Yüz binlerce masum can gitti! Türkiye’yi ihya edecek sermayeler gitti! Daha da beteri bin yıldır beton gibi kaynaşan kardeş halkların kadim kardeşliği; duygusal bağları her gün, her asabi söz ve fiillerle biraz daha yaralandı!.. Emperyalist hin istihbaratla ve olmayan adaletleri geldi!..

Hasılı Ortadoğu’daki “Kürt, Kürdistan..” hassasiyeti çok sırıtıyor. Yaşadığı coğrafyanın kadim yerlisi olan Çâr-dağlı 60 milyonluk mazlum bir halkın en küçük kazanımının Siyonist en büyük kazanımların da ötesinde habis görülmesi “Ayıptır, günahtır, cinayettir!” Vesselam.